Yaser Atrash: Türk Kültürü Şiirime Çok Yakın
Edebiyatın halkın sesini, siyasetin ve medyanın aktaramadıklarını aktarmadaki rolü çok büyüktür, edebiyat çünkü insanların paralel bir dünya kurma niyetiyle ortaya çıkmıştır
Suriye, mühim medeni tecrübelere ev sahipliği yapmış bir ülke ve kişisel şiir deneyimimde belirleyici bir faktör
Şair, tecrübenin olgunluğunda belli bir seviyeye geldiğinde ve makul bir üne ulaştığında artık bu noktaya saygı duymalı
Yazmaya ilk olarak ne zaman başladınız? Çocukluk günlerinin yazarlığa etkisini hep merak etmişimdir.
Şiire çocukluğumdan beri düşkündüm. 10 yaşında eski Arap şiirlerini ezberlemeye başladım. Benimle birlikte bu tutku da büyüdü. Yazma becerilerimi geliştirmeme kişiliğim de etki etmiş olabilir. Biraz içe dönüktüm, düşüncelere çok fazla dalıyordum. Etrafımda olup bitenleri ve insanları derinden hissediyordum.
Şiir yazmaya 13 yaşımda başladım. Tabii ilk başta olgunlaşmamış bir meyve idi bu. Yazılarımın 16 yaşımda olgunlaşmaya başladığını söyleyebilirim. Ardından kariyerimde profesyonelleşmeye başladım. Şiir, hayatımdaki en önemli şey haline geldi. 20 yaşında önemli bir ödül kazandım ve ilk şiir kitabımı yayınladım.
Suriye'nin tarihsel açıdan önemi malum. Şam, Arap dünyasının en önemli kültür başkentlerindendi. Bu köklü mirasın yazılarınız üzerinde çok büyük bir etkisi olduğunu biliyorum. Ülkenizin size verdiği en büyük ilham kaynağı nedir?
Şam; şairlere, seyyahlara, ressamlara, oryantalistlere ve diğer yazarlara her zaman ilham kaynağı olmuştur. İslam öncesi şiirde de karşımıza çıkan Şam’a ilgi, Emevi Halifeliğinin başkenti haline gelişi ardından çokça artmıştır. O zamandan bu yana Arap ve uluslararası edebiyatta bir yer edinmiştir.
Şam’ı konu edindiğim çok oldu. Bu şiirler Arap halkının en çok sevdiği şiirler arasında yer alıyor. Kendi memleketim Serakib’den bile Şam’dan bahsettiğim kadar bahsetmedim. Bu bana özel bir durum değil. Suriyeli yazarların çoğu, yazılarında Şam'dan büyük ya da küçük bir vatanmış ya da tüm Suriyelileri bir araya getiren bir evmiş gibi bahseder. Zirâ ruhsal ve psikolojik açıdan bir sembol niteliğindeki Şam, bir şehirden çok daha fazlasıdır aslında.
Suriye'nin Suriyeli diğer tüm yazarlar gibi benim şiirime de yön verdiğinden bahsedebiliriz. Zirâ Suriye, önemli medeniyetlere, dünya üzerinde mühim medeni tecrübelere ev sahipliği yapmış bir ülke. Diğer yandan şiirsel deneyimimde doğa da belirleyici bir faktör. Kırsalda büyümüş çoğu şair, karakterlerinin ve edebiyatlarının temel bileşeni sayılan doğa üzerine çokça düşer.
Edebiyat, ezilenlerin sesini duyurmada ve kültürler arası dayanışmada en güçlü etken değil midir?
Evet, edebiyatın halkın derin sesini, siyasetin ve medyanın aktaramadıklarını aktarmadaki rolü büyüktür. Edebiyat insanların paralel bir dünya kurma niyetiyle ortaya çıkmıştır. Zirâ dünya insanın hayal gücünden çok daha küçüktür.
Varlıklı kimseler belki de gösteriş yapmak için salonlarına milyon dolarlık tablolar satın alırken şiir ise fukaranın, sıradan insanların sanatı ve dilidir. Halklar arasında köprü kurmaya muktedirdir şiir. Ruh dili şiirden herkes anlar. Elbette ki bir ırka, mezhebe veya siyasi bir eğilime karşı ön yargılı popülistlerin yazdıklarından bahsetmiyorum. Onları bir kenara koyuyorum. Şiir ne yazık ki çeşitli ülkelerde birçok kez zorbalığa, diktatörlüğe ve ırkçılığa hizmet eden bir araç görevi görmüştür. Şiir ruhu ve tabiatına aykırıdır bu. Örneğin diğer tüm dünya halkları gibi biz Araplar da Nazım Hikmet’i okur, onun şiirlerinden zevk alırız. Zirâ kendi davasını halka bu şekilde sunan Nazım Hikmet, sanki tüm insanlığın dilinden konuşuyor. Dolayısıyla insani olmayan şiirler, başka kültürlere intikal etmez.
Edebiyat ödüllerinin Arap yaratıcılık hareketi üzerindeki etkisi nedir sizce? Peki siz daha önce ödül kazandınız mı?
Bu, üzerinde anlaşmazlıkların mevcut olduğu bir konu. Bence ödüller şairin tecrübesinde belirli bir aşama ile bağlantılı. Şairlerin aldıkları ödüller ile kendisini geniş kitlelere tanıtma fırsatı sağladığına, özgüveninin yükseldiğine, devam etme yönünde gerekli enerjiyi elde ettiğine şüphe yok. Çoğu şairin zengin olmadığı göz önüne alındığında bu ödülleri maddi getirileri de önemli.
Ancak ödüllere gereğinden fazla önem vermek ve sırf ödül almak için yazmak resmen intihardır. Şair, tecrübenin olgunluğunda belli bir seviyeye geldiğinde ve makul bir üne ulaştığında artık bu noktaya saygı duymalı, ödüllerin verildiği yarışmalara katılmayı bırakmalı diye düşünüyorum.
Mensur şiirin yaygınlaşması ardından geleneksel Arap şiirinin geleceği ne olacak sizce?
1970’li yıllarından 2000’li yıllara dek süren bu tartışmanın artık sona erdiği kanaatindeyim. Zirâ tüm Arap şiiri biçimleri kendi yolunu tutturdu. Modern dikey şiir yerinde bir varlığa sahip. Vezinli şiir veya mensur da öyle. Önemli olan günümüz dili ile insanlara ulaşmak.
Türkiye'ye gelişinizden biraz bahseder misiniz? Bu arada sevgili küçük kızınızın büyük başarısından haberdarım. Bizi oldukça mutlu etti. Biraz da bu başarıdan bahseder misiniz?
Suriye devrimi ardından güvenliğimin tehdit altında kalması dolayısıyla ülkemi terk etmek zorunda kalarak Birleşik Arap Emirlikleri’ne gittim. 2014 yılında ise Türkiye’ye geldim. Avrupa'ya da gidebilirdim fakat Türkiye'yi seçtim. Garip gelebilir ama Avrupa’ya istediğim zaman gitme şansım var iken böyle bir planım yok. Kişiliğim onların kültürleriyle uyuşmuyor. Avrupalılara, yaşam tarzlarına ve yasalarına saygı duyuyorum fakat bunlar bana uymuyor. Ben Doğulu bir adamım, Türkiye’deki kültür benimkine çok yakın. Burada yaşamak elbette ki kolay değil. Buraya ya da başka yerlere giden ilk gelen mülteciler veya gurbetçiler bunun bedelini ödedi. Yine de Türkiye’de veya bir Arap ülkesinde yaşamayı tercih ederim. Önemli olan onurlu yaşamak. Bir de mülteci sözünü kabul etmiyorum. Zirâ ben üretken bir insanım. Ailemi geçindirmekle birlikte başkalarına da yardım etmeye çalışıyorum. Bana ev sahipliği yapan herkesin yasaları ve kültürüne saygı duyuyorum.
Biricik çocuğum ve kızım Şam, şu an 9 buçuk yaşında. Dördüncü sınıfa gidiyor. Allah'a şükür çok yetenekli bir kız çocuğu. Üç dile de oldukça hakim (Türkçe, Arapça ve İngilizce). Resim çiziyor, şarkı söylüyor, şiir okuyor. Şiir okuma yarışlarında birincilikleri var. Çocuk resimleri sergilerine ve bilinçlendirme çalışmalarına katılıyor. Ülkesine ve insanlığa faydalı olması için dua ediyorum. Küçükçekmece’deki Mustafa Pars İlkokulu’na gidiyor. Bu harika okulda yaşıtları ile uyum içerisinde güzel bir çocukluk geçiriyor. Mustafa Pars İlkokulu’nda ırkçılık ve ayrımcılığa yer yok. Aksine öğretmenler bizim kız ile yakından ilgileniyor. Örneğin Melike adında çok iyi bir hocası var. Okulumuza teşekkür ediyoruz. Ancak diğer yandan bazı okullarda Suriyeli ve yabancı çocuklara uygunsuz tavırlar alındığını duyuyoruz. Başta devlet olmak üzere toplumdan tüm kesimlerin bu durum ile mücadele etmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bugün Suriye halkı tarihteki en büyük trajedilerden birinin kurbanı oluyor. Suriyeli çoğu yazarın sürgünde yaşadığını biliyoruz. Ancak bu yazarların Suriye'deki olayları dünyaya duyurma gücü olduğunu düşünüyor musunuz? Bilhassa Türkiye'dekilerin. Bu yönde son 10 yılda yürütülen çalışmaları nasıl buluyorsunuz?
Suriye trajedisinin dünyaya aktarılmasında edebiyat büyük rol oynadı. Dünya kapsamında önde gelen platformlara ulaşmış veya ödül almış onlarca belgesel mevcut. Çeşitli dünya dillerine çevrilen, Suriyelilerin sesini duyurup acılarını anlatan romanlar, hikayeler ve şiirler var. Medya olayları, edebiyat ve sanat ise olayların ruhunu aktarıyor. Dolayısıyla insan hayatını edebiyata ve sanata başvurmadan tarihe nakşetmek mümkün değil. Savaş edebiyatı genelde savaş sırasında değil, savaşın, ne olup bittiğini idrak edişimizin ardından yapılır. Bu eserler çoğunlukla tarihsel ve izlenimcidir. Ancak Suriyeliler son 10 yıl içerisinde uluslararası düzeyde tanımlanmayı hak eden güzel eserler çıkardı.
Türkiye’de ise siyaset ve derinliği hedef almayan protokol sorunları dolayısıyla edebi etkileşim zayıf kalıyor. Araplar Türk edebiyatından, Türklerin Arap edebiyatından çevirdiğinden kat kat fazla çeviri yapıyor. Çoğu Türkçe çeviri hala Arap mirasına ve 20. ünlü yazarlarına odaklanıyor. Muasır yazarlardan çok az çeviri yapılıyor. Türk çevirmenler bu alana girdiği taktirde genç yazarlar ve muasır Suriyeli yazarlar ile karşılaşacak. Böylece Türk okuyucuların Arap kültürü ve Suriye halkına bakış açıları tamamıyla değişecek.
Ülkemizde Suriyeli birçok aileyi misafir ediyoruz. Birliktelik aslında bizim açımızdan büyük bir servet değerinde. Bu yönde Türkiye'ye iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Açık konuşayım, bu şekilde bir araya gelmemiz hem bizim hem de sizin kaderiniz. Dürüst olacağım, ilk kuşak mülteciler veya göçmenler memnun kalmayacak; onlardan memnun da kalınmayacak. Bu durum uyum sağlaması pek de kolay olmayan dil, kültür ve yaşanan yer, unutulması hiç mi hiç kolay olmayan geçmiş hayata dair ayrıntılarla yakından ilgili.
Bir araya gelişimizden en çok ikinci kuşakta, yani çocuklarımızın döneminde verim alınacak. Ki bu net olarak ortaya çıkmaya başladı bile. Şuan bu çocuklar Türk dili, kültürü ve medeniyeti ile adeta bütünleşmiş halde. Birçoğu ilmi başarılar elde ediyor. Bu yeni entegrasyon Türk toplumunu zenginleştirecektir; zira kültürlerin etkileşimi ülkeler için büyük bir zenginlik kaynağıdır.
Suriyelilerin Türkiye'deki varlığının yol açtığı sorunlar konusundaki fikrim ise net: İnsanlar arasındaki ilişkileri ve yaşamı yalnızca yasalar düzenleyebilir. Dolayısıyla ırkçılığı suç sayan katı yasalar getirilmeli. Yabancılar geçici kanunlara göre değil, ülke kanunlarına göre hesaba çekilmeli. Nitekim hukuk, toplum davranışlarını kontrol etmenin, toplumun içinde yatan iyiliği dışa çıkarmanın, kötülükleri ise baş vermeden toprağa gömmenin tek yoludur.