Türkler ile Araplar Arasındaki Kültür Alışverişi
Tarihi Miras İle Yenilenmenin Gerekliliği Arasında

Türkler ile Araplar arasındaki doğrudan kültürel etkileşim ve alışveriş dört yüzyıldan fazla bir süredir devam ediyor.


Türk ve Arap kültürleri arasındaki kültürel etkileşimin, her iki kültürdeki entelektüellerin umduğu boyutta olmadığı aşikar.

Dr. Sami el-Bedri / Iraklı araştırmacı ve roman yazarı

Her ne kadar Türkiye ile Arap dünyası arasındaki ilişkiler, Türk halkının İslam dinini kabul ettiği 8. yüzyıla dayansa da bu ilişkilerin karşılıklı alıp verme, etkileşim ve kültür alışverişi biçimi olarak doğrudan şeklini alması 1516 yılına dek sürmüştür. Dolayısıyla iki komşu halk Türkler ile Araplar arasındaki doğrudan kültürel etkileşim ve alışveriş dört yüzyıldan fazla bir süredir devam ediyor.

Türkler ile Araplar arasındaki ilişkiler Türklerin Araplar üzerinden İslamiyet ile tanışması üzerine iki halk arasındaki bilgi ve kültür aktarımına dayanıyor. Tarihçi Tufan Gündüz’ün “Türkler Nasıl Müslüman Oldu?” kitabında da ifade ettiği gibi Türkler İslam kültürünü kılıç zoru, dayatma veya zorlama olmadan, inanç ile benimsemiştir. Dolayısıyla Sultan I. Selim’in Diyâr-ı Maşrık’ın yönetimini devraldığı 1516 yılında başlayan etkileşim ve kültür alışverişine imkan hazırlayan uzun soluklu ve derin bir tarihsel miras mevcut.

Kurallar ve temeller

Toplumsal yaşamının doğal tezahürlerinden olan etkileşim, bileşenleri ve üyeleri arasındaki temel iletişim şekillerindendir. Dolayısıyla kültürel alışveriş ve etkileşim, doğal süreç içerisinde ilerleyen insani, toplumsal ve kültürel bir özelliktir.

Sosyolog İbn Haldun, farklı toplumların dahi iletişime ihtiyaç duyduğunu, bu durumun çıkarlarına hizmet edecek yönde diğer toplumlarla ilişkilerini pekiştirmelerinde somut hale geldiğini söylüyor. Toplumların önce komşu topluluklar ile temasa geçtiğini, ardından ise iletişim araçları tasarlayarak bunları iyileştirmeye ve geliştirmeye devam ettiğini de ekliyor. Neticede halklar ve topluluklar arasındaki kültürel etkileşime varılmış oluyor. Buradan da anlaşılacağı üzere, etkileşim ve kültür alışverişi bir lüks değil, acil bir ihtiyaçtır.

Kültürel açıdan kendini geride tutma ve kabuğuna çekilme, beraberinde dış dünya ile kopukluğu getirir. Böylece ülkeler kendileri ile aynı fikirde olmayan komşularını ötekileştirebilir, kültürel açıdan düşman edinebilir.

Halkların hayatlarında önemli bir yeri teşkil eden kültür, esas kalkınmanın kuralını, kültürel gelişimin başlangıç noktasını temsil eder. Düşünür ve araştırmacı Taylor, kültürün belli bir toplumdaki üyelerin sahip olduğu dilleri, inançları, bilgileri, sanatları, direktifleri, kanunları, anayasaları, ahlaki standartlarını, değerleri, normları, adetleri, toplumsal gelenekleri ve becerileri içerisinde barındıran karmaşık ve iç içe geçmiş bir sistem olduğunu söylüyor. Dolayısıyla kültürel açılım ve diğer kültürler ile etkileşim, herhangi bir halkın az önce zikrettiğimiz unsurlar konusunda açık olması, bu hususlarda etkileşim göstermesi anlamına gelir. Hayatın işleyişinde bu oldukça idealdir.

Temeller ve yaklaşımlar

Makalenin başında da zikrettiğimiz gibi, Türkler ile Araplar arasındaki sekiz asırlık ilişki, birçok kültürlerarası ilişkilerin türünün kurulması için çeşitli yaklaşımlar ve sağlam temel tahsis etmiştir. Fas’ta verdiği bir konferansta iki kültür arasında benzerlik ve kaynaşma yönünde birçok esas ve yaklaşımın olduğuna değinen Adıyaman Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bekir Kayabaşı ise Türklerin bir Türk'ün iyi bir Müslüman olabilmesi için Kuran-ı Kerim okumayı öğrenmesi gerektiğine inandıklarını söylüyor. Bu nedenle Arapça öğrendiklerini, Kuran'ı Türkçeye çevirmeleri ardından ise İslami bilimleri ve Arap edebiyatını da tercüme ettiklerini anlatıyor. Türkçede en az 5 bin Arapça kelime bulunmasının Arap-Türk kültürel etkileşiminin tezahürlerinden olduğuna değinen Kayabaşı, Arap lehçelerinde ise çok sayıda Türkçe kelime bulunduğunu söylüyor. Aynı zamanda “Biz Türkler Kuran-ı Kerim’den ve Araplardan etkilendik. Ancak aslımızı koruduk” ifadelerini kullanıyor. Böylece, onu diğer kimliklerden ve halklardan ayıran ulusal kimliğin sabitlerine el değmeksizin kültürel aktarımın kültürel etkileşimin önemli koşullarından biri olduğunu vurguluyor. 

Etkileşimin boyutu

Türk ve Arap kültürleri arasındaki kültürel etkileşimin, her iki kültürdeki entelektüellerin umduğu boyutta olmadığı aşikar. İki kültürü birbirine bağlayan 800 yıla rağmen, iki halk arasındaki kültürel süreçlerin etkilerinin böylesine derin bir tarih ve köklü mirasın boyutu ile doğru orantılı olmadığını, üstelik bu etkilerin Türkiye'de cumhuriyetin ilanı ardından neredeyse durduğunu görüyoruz. Arap aydınları ise bu gelişmeyi Arap kültürünü görmezden gelişin bir formülü olarak görüyor.

Arapçadan Türkçeye tercüme hareketi, kadim eserlerin sınırlarında adeta durmuş, modern fikir kitapları ve edebî eserlere önem verilmemiştir. Böylece Arap yazar ve düşünürlerden 20. yüzyıl ile 21. yüzyılın başlangıcı arasındaki nesil arasında kültürel ve bilişsel bir yabancılaşma patlak vermiştir. Dolayısıyla Türk aydınları bu yazar ve düşünürler hakkında pek bir şey bilmezler. Ancak buna karşılık Arap yayınevlerinin ise destek almayan bireysel kurumlar konumundaki kısıtlı kapasitelerine rağmen başta romanlar olmak üzere modern Türk edebiyatından eserlerin çevirisine önem verdiğini görüyoruz. Arap aydınları ve okurlar, eski veya yeni olsun önde gelen Türk romancıları tanır. Arap kültürüne aşina Fransız Blancher’ın da dediği gibi, iki kültürün gizli bahçesinin, aralarında daha fazla kültürlerarası süreç ve kültürel etkileşim sağlamak için değerli hazinelerin ortaya çıkarılmasına ihtiyacı var.

Diğer yandan 20. yüzyılda kaydedilen gerileme durumundan çıkılması için, kültürlerarası iletişim yöntemlerinin etkileşim düzeyinde bir modernleşme sürecine girmesi gerekiyor. Bu durum tarafsız kavramsal yapılarla yeni kültürel oluşumların en önemli araçlarından sayılıyor. Bu, kültürler arasındaki etkin hareketin, herhangi iki kültürdeki alışverişin anlayış, etkileşim ve kabul düzeyinde yeni bir kültürel sürece öncülük etmesi gerektiği ilkesini temel alışının idraki kapsamına giriyor. Kültürler arasındaki etkin hareket aynı zamanda kültürel alışverişin kültürleri bütünleştirme kavramına dayandığı, böylece Kübalı antropolog Fernando Ortiz’in 1947’de belirlediği vizyon doğrultusunda yeni bir kültüre yol açtığı anlayışını temel alıyor.