Toprak Yok Olurken Bağlılık Hasan
Yasir Öztekir


90’lardan sonra derin bir sessizlikle kendi sinema sesini yakalayan Türk Sineması’nda hem Avrupa’yı hem de kendi topraklarını bir şekilde yerelden evrensele anlatma hikâyesi başlamıştı. Bazı yönetmenler kendi kişisel hikâyelerini anlatma yoluna girerek modern zamanların son demlerinin yeterince evrensel olduğunu ispatlarken, bazı yönetmenler de evrensel sorunların yereldeki iz düşümlerini aktardı. Ancak toprak ve toprağın tarihi üzerinden bir şairi anlatan Semih Kaplanoğlu ise bir daha kendisinin bile açamayacağı en organik yolu açmıştı.

4 Nisan 1963’te İzmir’de eski bir Rum tipi evde doğan, İzmir’in o zamanki açık hava sinemalarında bir gecede üç film izleyerek büyüyen Hasan Semih Kaplanoğlu; Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü’nden 1984 yılında mezuniyet tezi olan MOBAPP’ı (Meşru Olmayan Bir Aşkın Parçalanmış Portreleri) çekerek mezun oldu. TRT kameramanı olan bir tanıdığından temin ettiği parça parça filmlerle tezini çeken Kaplanoğlu, 16 yıl boyunca dizi yönetmenliği, metin yazarlığı ve kamera asistanlığı yaptı. 1984’te İstanbul’a gelip reklam yazarlığı ve yönetmenliği yapan Semih Kaplanoğlu, 1986 yılında Süha Arın’ın yönettiği ödüllü Eski Evler- Eski Ustalar ve Mimar Sinan belgesellerinde kamera asistanlığı görevini üstlendi. Tan, Oluşum, Varlık, Gergedan, Gösteri gibi dergilerde şiirleri yayımlanan yönetmen, Şehnaz Tango dizisinin senaryo ekibinde yer aldı ve dizinin yönetmenliğini yaptı. Kaplanoğlu 2001 yılında, başrolünde Robin Williams’tan kısa süre önce oyunculuk dersleri almış ve ülkesine dönmüş olan Tolga Çevik’i oynattığı, ilk uzun metrajlı filmi Herkes Kendi Evinde filmini çekti. 2005’te Meleğin Düşüşü ardından Berlin Altın Ayı dâhil sayısız ödüle koşan Yusuf Üçlemesi (Yumurta, 2007; Süt, 2008; Bal, 2010) onu dünya çapında tanınan bir yönetmen yaptı. 2017’de Buğday ve 2019’ Bağlılık Aslı filmleriyle sinemasını sürdürdü.

Anadolu-taşra üçlemesi olarak tasarladığı Yusuf Üçlemesi’ni “Bu aynı zamanda bir anne-oğul ilişkisinin son günlerinden ilk günlerine uzanan arkeolojik bir kazı çalışması” diye tanımlayan Semih Kaplanoğlu, bu kez taşraya dışarıdan gelen biriyle değil, taşranın-köyün-doğanın ta vicdanından yansıtıyor. Bunu yaparken gerek hırs gerek eli kolu uzun insanlar gerek devletin izin verdiği ilaçlar gerek de o ilaçları üretip satıp kullanımını uygun bulmayan riyakâr batılı ülkeler gibi katledilen bu topraklar gibi eksik ve sadece derdine anlatmaya mecali kalmış halde aktarıyor. Ana karakterler olan karı-kocayı bile tam olarak anlatmayan yönetmen evdeki yardımcı kadın hakkında da bilgi vermiyor. Çünkü hikâye öyle akıyor. Toprak ölüyor. Vicdan ölü nebatat ve hayvanlarla beraber rüyalara zuhur ediyor.

Beyaz Balina filmindeki performansıyla dikkat çeken Umut Karadağ’a başrolü yer veren Semih Kaplanoğlu; Filiz Bozok’un yanı sıra Gökhan Azlağ, Ayşe Günyüz Demirci, Mahir Günşıray ve Hakan Altıer ile filmin oyuncu kadrosunu kurmuş. Filmin senaryosunu kendi kaleme alan ve kurgusunu da yapan yönetmen; Süt ve Yumurta filmlerinde beraber çalıştığı, Moto Guzzi, Siyah Beyaz, 11’e 10 Kala gibi filmlerde de adından söz ettiren Özgür Eken görüntü yönetmenliğinde görev almış. Klasik bir Anadolu öyküsünün doğa içinde yalın bir fikirle aktarılan 147 dakikalık filmin çekimleri Çanakkale’ye bağlı Bayramiç ilçesinde çekilmiş.

“Ben şiir yazıyorum hâlâ. 16 yaşımdan beri... Yayımlanmış şiirlerim de var. Aslında film yaparken de bir ayağım hep şiirin üretim teknikleri, azaltma, eksiltme gibi özelliklerinin üzerinde. Bir şiirin insana verdiği duyguya sinemanın içinde de bakıyorum. Sinemanın içinde de bunun olabilirliğini görüyorum ve bence çok da kuvvetli bir alanı var şiir ve sinema birlikteliğinin.” diyen yönetmen; şiirin üretim teknikleriyle ilerleyip oluşturduğu diliyle yine bir vicdan hikâyesini anlatmak istemiş. Yumurta filmde, üstüne saldıran çoban köpeğine tepkisiz kalıp korkudan hareket edemeyen Yusuf; köpeğin dostça, güçlü, masum bakışlarına dayanamaz ve ilk kez içini döküp ağlar. Toprağının köpeği, Yusuf’a dur deyip gurbete gitmesine izin vermez. İnsan toprağını bırakır, gurbete gider; içiyle kendini besleyen o yumurtadan uzaklaşır. Ama doğulan toprak; solunan havayla, yenilenle içilenle, göz algısında yer eden renklerle, her anı hatırlatan kokularla insanını bırakmaz. Bağlılık Hasan ise o canlılar ölür. Rüyalarda günahı simgeleyen elma gecenin bir vakti yuvarlanır. Otomatik ışık o elmayı algılar, seyircinin önü aydınlanır. Ama Hasan bildiğini okusa da tokat elbet bir yerden gelecektir.