TARİHİN DOĞRU BUGÜNÜN YANLIŞ MÜZİĞİ: ABDULKADİR
HAKKI ÖZDEMİR


Cezayir’in kahramanı bir mizah unsuru olarak sunuldu Türkiye’ye. Bu aslında sömürgeciliğin, milletlerin birbirinden kopmasının ve kapitalizmin zaferini trajik bir şekilde önümüze seriyordu.

Fransa, Cezayir’i işgal edip üç yüz yıllık Türk idaresine son verince yabancı hâkimiyetine karşı mücadeleye girişti.

Osmanlı sınırları içindeki Bursa’da sonrasında ise Şam’da yaşadı. 1860 yılında Şam’a yayılan Dürzî İsyanı sırasında bizzat müdahalede bulunarak birçok Hristiyan’ı katliamdan kurtardı.

Cezayir’in o Müslüman kahramanı bir mizah unsuru olarak sunuldu Türkiye’ye. Bu aslında sömürgeciliğin en net fotoğrafıydı.


Abdülkadir şarkısı birçoğumuzun aşina olduğu bir 90’lar şarkısı. Şarkının aslı ise Cezayir’den yükselen bir sesin yansıması. Sözleri uzun bir şiirden alınmıştır. Cezayir, Tunus, Fas gibi ülkelerin kültürlerinde önemli bir yeri olan ve müzikli şiir tarzında oluşuyla bilinen Melhoun formundadır. Aslında bu tarz şiire bir nevi ilahi de denebilir. Kendisi Cezayir’in geleneksel müziği Chaabi’nin Büyük Üstadı ve resmileştiricisi olarak tanınan 1907 doğumlu Cezayirli şarkıcı El Hadj M’Hamed El Anka bu şarkıyı seslendirdiğinde ilahi formu hala korunmaktaydı. Kaside şeklinde yazılan şiir döneminde hem ilgili çevrelerin hem de halkın büyük ilgisini çekmişti. Bu güzel şiirin bir bölümü şöyledir:

Ya Abdulkadir, ey âlem sahibi dardayım,
Benim durumumu iyileştir, benim için merhamet dile.

Endişeliyim ve tükendim, aklım başımda değil, dermanım yok.
Ey aksak yürüyen, beni ihmal ettin, benden sebepsiz yüz çevirdin.

Yardıma muhtaç olanlar seni gözbebeğim Abdulkadir diye çağırır
Köylerde ya da şehirlerde herkes sana tabidir.

Şiirin sufilere ait olan bu şekliyle Abdulkadir Geylani’ye olan sevgiyi yansıttığı düşünülür. Bilindiği üzere Kadirilik, Kuzey Afrika’da geniş bir kitleye yayılmıştır. Abdulkadir Geylani’ye atıfta bulunan “Sultanu’l Evliya” ifadesi bu ihtimali güçlendirir.

1970 yılında Fas’ın Kazablanka şehrinde kurulan Nass El Ghiwane adlı müzik grubu da bu şarkıyı seslendirmiştir.

Akıllarda yer eden bu melodiyi tüm dünyanın tanıması ise 1998 yılında olur. Raşid Taha (Rachid Taha), Şeb Halid ve Fâdıl (Faudel) adlı Cezayirli sanatçılar Paris konserinde bir şarkı seslendirir. O şarkı “Abdel Kader”dir. Şarkı tamamen Arapça olmasına rağmen Fransız müzik listelerinde üst sıralara gelir. Bu şarkı Cezayir’de doğmuş; İspanyol, Fransız, Arap folk müzik tarzlarının karışımından oluşan Er-Ray(Rai) müzik tarzındadır. Burada yer alan Abdülkadir’in ise Cezayir kurtuluşunun önemli isimlerinden Abdülkadir el-Cezairî (1808-1883) olduğu düşünülür. 19. Yüzyılda Cezayir halkının Fransız boyunduruğuna karşı mücadelesine (1840-1846) önderlik eden ve Cezayir Devleti'nin temelini atan din adamı ve önemli bir askerdir. Cezayirliler onu millî kahramanları olarak tanırlar. Henüz Cezayir’in Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olduğu karışık bir dönemde yaşamıştır. 1830 yılında Fransızlar Cezayir’i işgal edip üç yüz yıllık Türk idaresine son verince yabancı hâkimiyetine karşı mücadeleye girişti. Kahramanlığı ve zekâsı sayesinde yerli kabileleri etrafına topladı, nüfuzunu Batı ve Orta Cezayir’e kadar genişletti. Fransızlara karşı bazen mağlup oldu, bazen galip. Fransa’da beş yıl esir kalmasının ardından Osmanlı sınırları içindeki Bursa’da sonrasında ise Şam’da yaşadı. 1860 yılında Şam’a yayılan Dürzî İsyanı sırasında bizzat müdahalede bulunarak birçok Hristiyan’ı katliamdan kurtardı. Şam’da vefat eden Abdülkadir el-Cezairî’nin naaşı, Cezayir özgürlüğüne kavuştuktan sonra memleketine getirilerek şehitler kabristanına gömüldü.

İşin ilginç tarafı aslında aynı şarkının aynı dönemde Türkiye’de de meşhur olmasıydı. Ama tam tersi bir istikametten popüler olmuştu. 2000 yılının başında, Süheyl Uygur ve Behzat Uygur kardeşler tarafından Abdulkadir şarkısı sözleri değiştirilerek aynı müzikle piyasa girdi ve döneminde çokça ses getirdi. Sözleri değişmiş ve bir mizahi kurguyla yapılmış olan bu şarkı çokça dinlenilmişti. Muhtemelen şarkının sözlerinden Süheyl ve Behzat Uygur kardeşlerin de haberi yoktu. Ama Cezayir’in o Müslüman kahramanı bir mizah unsuru olarak sunuldu Türkiye’ye. Bu aslında sömürgeciliğin, milletlerin birbirinden kopmasının ve kapitalizmin zaferini trajik bir şekilde önümüze seriyordu. Bizi bize güldüren, kırdıran o sistem…

 O şarkının sözleriyle bitirelim:

“Ey Abdülkadir! Ey Sancaktar, Yüceliğimiz elimizden gitti.

Derdimize deva ol Ey Sancaktar, yükselt Ey Efendim bizi yücelere,

Ey Abdülkadir! Ey Sancaktar, Yüceliğimiz elimizden gitti.

Derdimize deva ol Ey Sancaktar, yükselt Ey Efendim bizi yücelere”