Şutları Özgürlük Şarkısına Dönüşüyordu: Rachid Mekhloufi
Rıdvan Tulum
Mekhloufi, Fransızların işgal ettiği topraklardan bir Cezayir Milli Takımı çıkarmıştı hem de Fransa’nın tam göbeğinden, şimdiki adıyla Ligue 1’den yola çıkarak…
Tehdit edildiği için ortadan kaybolduğunu söyleyenlere karşı ise tek bir cümle kurdu: “Sêtifli her çocuk aynısını yapardı.”
Sadece bir futbol mahareti değil onunki halk ozanlığı da var, felsefe de var, komutanlık da var onda.
Coğrafya Kader Değildir
O meşhur sözü yalancı çıkaracak değiliz ama buna mecburuz. Ibn Haldun’un “Coğrafya Kaderdir” sözünün tam karşısında bir adam o. Sadece bir futbol mahareti değil onunki halk ozanlığı da var, felsefe de var, komutanlık da var onda. Başka türlü Fransızların işgal ettiği topraklardan bir Cezayir Milli Takımı çıkarma cesareti, fikri nasıl ortaya çıkabilirdi ki? Hem de tam Fransa’nın göbeğinden, şimdiki adıyla Ligue 1’den yola çıkarak bunu yapmak sadece bir futbolcu, yetenekli bir futbolcu olmakla elbette açıklanamaz. Açıklanmamalı da. Kimden mi söz ediyoruz “İnsan bir gün geri dönmek üzere gider” diyen bir hayat hikâyesinden, Cezayirli bir çocuktan: Rachid Mekhloufi’den…
800 Bin Sömürgeci ve Bir Çocuk
İnsan, bir anda kalır ve hayatı boyunca o anı yeniden yaşamak, o anı değiştirmek için uğraşır. Bütün yaşamını buna vakfeder. Bu böyledir; hikâye küçük de olsa büyük de olsa böyledir. İnsanız en nihayetinde ve elbette bir başlangıç noktası belirler ve oradan başlarız kendimizi aramaya. Mekhloufi’nin hikâyesi de böyle biraz, biraz değil bayağı bayağı böyle: 800.000 Fransız sömürgeci karşısında hep sekiz yaşında kalan bir futbolcu o.
İsteseydi Fransa Milli Takımı’nın Yıldızı Olurdu
Sekiz yaşındaydı, Cafe de France’ın olduğu yerde polisle Cezayir’in özgür olmasını isteyenlerin arasında çıkan çatışmaya şahit olduğunda. Bir çocuğun gözlerinden, aklından ve yüreğinin bir köşesinden asla çıkmayacak bir film seyrediyordu sanki Mekhloufi, bir çocuğun hiçbir zaman görmemesi gereken şeylere şahit oluyordu. 50.000 kişi can vermişti. Burada başladı onun hikâyesi, Cezayir’e umut olma ateşi belki de ilk burada kıvılcım aldı. Sonrası mı, sonrası…
Fransa’da Binlerce Cezayirliden Biri
Ülkesinin Bağımsızlık Savaşı’ndan kaçarak Fransa’ya yerleşti. Daha iyi bir geleceğe sahip olma arzusu ona Sêtif’te yaşanan zulmü unutturmaya yetmiyordu. 18 yaşındayken Saint-Étienne ile anlaştı. Gelecek vadeden büyük bir oyuncu olma potansiyeli vardı. Cezayir asıllıların Fransa’ya göç ettiği, düşmanına teslim olmaya niyet ettiği yıllarda bu genç adamda onlardan biri olmak üzereydi. Ama dedik ya, 8 yaşındayken gördüklerini asla unutamıyordu.
Fransa Milli Takımı Günleri
57 yılında Fransa Ligi’ni kazanan takımın önemli oyuncularından biri olarak Fransa milli takımını temsil etme şansına erişmişti. Bu takım beraber Arjantin Askeri Dünya Kupası’nı elde etti. Yine de bu kupa pek de prestij sahibi bir organizasyon sayılmazdı. Buradaki başarısından dolayı 58’de İsveç’te düzenlenecek Dünya Kupası için asıl milli takımdan davet aldı. O dünya kupasında, dünya kupaları tarihinde Brezilyalı Ronaldo’ya kadar kırılmayacak gol rekorunu -bir Dünya Kupası’nda 13 gol- kıran Just Fontaine ile takım arkadaşlığı etmiş olsa da yarı finale kadar gelen Fransa, Pele’li Brezilya’ya yarı finalde 5-3 yenilerek kupaya veda etti.
1958’de Kimseye Haber Vermeden
Onun için “bir başkası” olmamanın yolu da Cezayir için mücadele etmekten geçiyordu. Bir gün kafasına koydu ve bütün çalımıyla, hıncıyla, öfkesiyle, sekiz yaşındaki Mekhloufi’yi de yanına alarak, 13 Nisan 1958’de kimseye haber vermeden ortadan kayboldu. Bu ortadan kaybolmalar devam etti başka futbolcuların da katılımıyla. Fransa Ligi’nde o dönem 38 Cezayir asıllı futbolcu vardı ve büyük çoğunluğu neredeyse istikballerini yakarak Mekhloufi ile gitmişti. 11 kişiydiler. Mekhloufi ile birlikte en çok göze çarpan Monaco’nun oyuncusu Mustapha Zitouni idi.
Cezayirli Bir Adam Roma’da
Bu toplu kaçısın planlı bir hareket olduğu, gizli bir plana dayandığı daha sonradan anlaşıldı. Cezayirli direnişçiler, Fransız’da futbolcularına varana kadar herkesin direnmesini istiyorlardı. Bu yüzden Fransa’nın kayıp futbolcularını bir araya getirerek, Ulusal Kurtuluş Cephesi adı altında bir milli takım kurdular. Zamanında Fransa’da top koşturan Mohammed Boumezrag oyuncularla tek tek görüşmek için sürgünde bulunduğu Tunus’tan Fransa’ya kaçak yollarla girmişti. Bazı oyuncular Boumezrag’ın teklifini reddetmiş olsalar da birçoğu bu teklife kayıtsız kalamadı. Kayıtsız kalamayanlar elbette çocukluğunu hatırlayanlardı. 13 Nisan’da bu ‘firari oyuncular’ kendilerini Tunus’a götürecek kişilerle buluşmak üzere Roma’ya doğru yola çıktılar.
FIFA’ya Karşı
Tunus’ta antrenman yapmaya başlayan bu takım, Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika’da futbol maçı turları düzenledi. 58-62 yılları arasında. Bağımsızlık Savaşı kazanılınca bu takım dağıldı. ‘Firarilerin Takımı’ dağıldı ve resmi yollarla bir milli takım kuruluyordu. Kurulmasına kurulmuştu ama FIFA bu takımı bir süre kabul etmedi.
Cezayirli Her Çocuk Gibi
Bütün bu kabul görmemeler Mekhloufi’nin umurunda değildi artık, o top koşturmaya devam etmeyi istiyordu. Dünya Kupaları alsın FIFA’nın olsundu. Sekiz yaşındaki Cezayirli çocuk artık özgürdü. Çocukluğuna dönmüş bir adam olarak tekrardan sahalara adımını atacaktı o. İşviçre’nin Servette takımına gidiyor ve gittiği sene şampiyonluk kupasını kaldırıyordu. Sonra eski aşkı Saint-Étienne’in ‘geri gel’ çağrısına kayıtsız kalamıyor ve İkinci ligdeki takımı birinci lige çıkarıyor, şutlar atıyor, şutları bir özgürlük şarkısına dönüşüyordu. 68’de takımdan ayrılana dek üç kez lig şampiyonluğu elde etti. Sonrası Bastia, sonrası üç kez teknik direktörlük yaptığı ülkesinin milli takımı… Onun başında olduğu Cezayir, 75’te Akdeniz Oyunları’nı, 78’de ise Afrika Oyunları’nı kazandı.
O, her zaman geri dönme ihtimalini, vatan hasretini, memleket duygusunu ve emperyalist güçlere direnmeyi bir arada seslendiren bir orkestraya şeflik etti. Tehdit edildiği için ortadan kaybolduğunu söyleyenlere karşı ise tek bir cümle kurdu: “Sêtifli her çocuk aynısını yapardı.”