Siyonist Hınç Ve Cevapsız Kalan Bazı Sorular
Peren Birsaygılı Mut


2008 yılında gerçekleşen Gazze Katliamı sonrasıydı. Merkezleri Brooklyn’de bulunan anti-siyonist Yahudi topluluğu “True Torah Jews against Zionism” ile bir röportaj gerçekleştirmiştim. Röportajımız e-mail üzerinden gerçekleşmişti ve Haham Yirmiyihu Cohen büyük bir samimiyetle sorularımı yanıtlamıştı. Ve bütün konuşmamız boyunca bir noktanın üzerini özellikle çizmişti. Onlara göre, tüm dünya Yahudilerini temsil etme iddiasıyla ortaya çıkan Siyonizm düşüncesi, aslında Yahudilik inancından kökten bir kopuşu temsil ediyordu. Haham Cohen, bunu inançlarına yönelik büyük bir küfür olarak görüyordu. Zira inançlarına göre, Yahudilerin herhangi bir ulus ile savaşa kalkışması, tıpkı onlarca senedir Filistin’de yaptığı gibi insanlara bu şekilde zulmetmesi haramdı. Onlara düşen görev, yalnızca beklemek ve hiçbir siyasi ya da askeri faaliyet içinde bulunmamaktı. Ancak Siyonistlerin girişimleri vasıtasıyla, Yahudilere bu inançları büyük ölçüde unutturulmuştu. Davaları da buna karşıydı. Yahudilerin, Siyonizm’in Tevrat ve öğretilerine muhalif olduğunun farkına varıp pişman olmalarını ve İsrail Devleti’ni hükümsüz kılıp barış içinde sürgünde yaşamalarını istiyorlardı.

Haham Cohen, bu görüşmemizde bana gerçek bir hikaye de anlatmıştı. Hikaye, 2.Dünya Savaşı döneminin önemli tanıklarından Haham Michael Weissmandel’in hikayesiydi. Bu ismi ilk kez duyuyordum ve bana anlatacakları karşısında heyecanlanmıştım. Michael Weissmandel, o dönemde Slovak Yahudilerden sorumlu SS subayı Wisliceny ile yakın irtibat içerisinde olan bir haham idi. Ve bu ilişkinin nedeni, Haham Weissmandel’in Slovak Yahudilerin zarar görmemesi için Wisliceny’ye sürekli olarak rüşvet veriyor oluşu idi. Ancak 1944 sonbaharında parası bitti, yani daha fazla rüşvet veremedi ve Slovak Yahudilerin Auschwitz’e gönderilmesine engel olamadı. Kahrolmuştu. Tek arzusu daha fazla insanın hayatını kurtarmaya çalışmaktı, bu yüzden Siyonist otoritelerden Nazilere rüşvet olarak vermek için yardım talebinde bulundu. Zira bin ton çay ve bin ton kahve karşılığında bu kez Macar Yahudilerinin hayatını kurtarmaya muktedir olacağına inanıyordu. Ancak Moshe Sharet, Yitzchok Greenbaum ve diğer Siyonist liderler, ona bu Yahudileri kurtarmak için herhangi bir çabaya destek vermenin mümkün olmadığını cevabını vermişlerdi. Çünkü bu, onların Filistin’de bir Yahudi devleti kurma planlarına engel olabilirdi.

Bu yüzden Haham Weissmandel’e bir tuzak kurarak, onu Türkiye-Suriye sınırında tutuklattılar, Ve Mısır’a götürerek, burada hapse attılar. Weissmandel tutuklu kaldığı üç ayın sonunda kederden hayatını kaybetti. Zira hayatının son günlerinde da olsa artık biliyordu ki; Onun daha fazla Yahudi’nin hayatını kurtarmak için Nazilere verdiği rüşvetlerin gittiği yer aslında Siyonist kasasıydı. İnanılmaz bir planın kurbanı olmuştu ve şimdiye kadar hakkında sorular bütün sorular cevapsız bırakılmıştı. Sanki böyle bir adam dünya üzerinde hiç var olmamıştı.

Dünya üzerinden izini silmeye çalıştıkları sadece haham Weissmandel değildi. O, kurbanlardan sadece birisiydi. Öyle karanlık bir hikaye vardı ki karşımızda, içinde kadın, erkek ve çocuk binlerce başka kurban barındırıyordu. Ne isimleri hatırlanıyordu artık, ne de haklarında doğru dürüst bir bilgi bulmak mümkündü. Ortaya çıkış sebebini, vatandaşlarının can ve mal güvenliği sağlamak gibi koca bir yalanla izah eden bir canavarın kurbanı olmuşlardı. Brooklyn’deki haham Cohen’in anlattıkları içerisinde, kayıp giden bütün bu hayatlara dair bir sürü ipucu gizliydi. Bu esnada, bir sürü soru belirmişti zihnimizde. Ve aynı soruları senelerdir anti-siyonist Yahudi toplulukları da soruyorlardı. Bu sorulardan bazılarını maddeler halinde listelemiştik o zaman.

1- Alman Gestapo birimi, 1941 ve 1942 senelerinde, Yahudi nüfusun trenlerle İspanya’ya taşınmasını ve bunların orada yaşayan varlıklı Yahudilerin yardımıyla, Amerika’ya veyahut İngiliz kolonilerine aktarılmasını organize etmiş olmasına rağmen, bu organizasyonun Siyonist otoritelerce engellenerek bu binlerce insanın ölüme terk edildiği doğru mudur?

2- Aynı dönemde, İngiliz Meclisi’nden 270 vekilin, Alman Hükümeti ile 500.000 Yahudi’nin İngiliz kolonilerine göç ettirilmesine dair bir anlaşma yapmak üzere olduğu, ancak anlaşmanın siyonist otoritelerin baskıları ile iptal edilerek, bu insanların da ölüme terk edildiği doğru mudur? Ve hemen Ardından siyonist gazetelerde “Jews can only go to Palestine yani Yahudiler sadece Filistin’e gidebilir’ şeklinde haberler yapıldığı doğru mudur?”

3- Kısa süre sonra, yine İngiliz Meclisi’nden bazı vekillerin girişimi ile İngiliz hükümetinin 300 haham ve ailesine Türkiye üzerinden, İngiliz kolonisi Mauritus adasına gitmeleri için vize çıkardığı ancak bu fikrin de Siyonistlerce anında sabote edilerek, 300 haham ile ailesinin ölüme terk edildiği doğru mudur?

4- 1944 senesinde Hitler’in Macaristan Yahudilerine benzer biçimlerde kurtuluş alternatif sunduğu doğru mudur? Ve bu önerinin yine Siyonist liderlerce sabote edildiği, hatta akabinde Rothschild ailesi tarafından deyim yerindeyse Hitler’in kulağının çekildiği doğru mudur?

5- Siyonist otoritelerin, bu insanları bekleyen son konusunda, açık ve net biçimde bilgi sahibi olmalarına rağmen, kendilerine gelen tüm yardım çağrılarını cevapsız bıraktığı doğru mudur?

Hepimizin aklında cevapsız kalan böyle bir sürü soru var. Asla cevap vermeyecekler ya da cevaplasalar bile yalan söylecekler. Senelerdir Filistin’de gerçekleştirdikleri tüm o katliamların arkasından söyledikleri gibi ard arda yalanlar sıralayacaklar.

Tuzak kurarak tutuklattıkları Haham Michael Weissmandel’i, Mauritus Adası’na gidecekken yoldan döndürdükleri diğer 300 hahamı, Slovakya’da, Macaristan’da ya da başka yerlerde ölümlerine sebep oldukları binlerce Yahudiyi biliyoruz. Cinayet mahalinde en çok kim dolaşıyor, bu ölümler üzerinden en çok kim kendine propaganda malzemesi çıkarıyorsa, gerçek katilin o olduğunu da biliyoruz bir de.