PARİS KAFELERİNDE YALNIZ BİR AFRİKA
GÜVEN ADIGÜZEL


Fransa, koloni vergisi ve aldığı ticari imtiyazlarla Afrika ülkelerini sömürmeye devam ediyor. “CFA Frangı” dayatması ise Fransa’nın en büyük silahı

Fransa varlığını borçlu olduğu Afrika’nın yakasını bırakmasa da, tarih ırmağı Fransa’nın bildiği o yoldan akmıyor

Burkina Fasolu bir çocuk üzerlerinde uçan bir Fransız İHA’sını sapanla düşürerek “Küçük Sniper" lakabını kazandı

Paris’in ışıltılı kafelerinde oturup, sert bir kahve eşliğinde Fransız Devrimi hakkında konuşmak pekâlâ çok havalı görünebilir. Daha birçok şey gibi, Kazablanka’da greve giden yüzlerce işçinin Fransız polisi tarafından katledilmiş olmasını da mesele etmezsiniz böylece. Cezayir’de, Fildişi Sahili’nde, Burkina Faso’da, Senegal’de  "yapılanlar" hakkında konuşmanın herhangi bir anlam içermediği hususunda bütün Parisliler hemfikiriz, nasılsa Hegel’in Afrika’sı da ilkelliğin ve karanlığın anavatanıydı.  Fransa’nın eski dünyanın işleri olarak kodladığı Afrika’yı son haddine kadar sömürme hikâyesinin, tarihsel bir zorunlulukla birlikte yalnızca ‘’biçim’’ değiştirdiğini söylemek bir sırrı ifşa etmek anlamına gelmiyor. Maalesef bu yeni biçim suhuletle onaylanıyor. Eğitim, sağlık, güvenlik gibi Fransızları refah toplumu yapan harcama kalemlerinin, her yıl düzenli olarak kanını içtikleri Afrika ülkelerinden sömürge vergisi adı altında alınan modern haraçlarla karşılandığından ve bunun sözgelimi o ülkelerde doğan çocukların temiz içme suyuna erişimlerinin engellemesi pahasına gerçekleştiğinden Paris’in o ışıltılı kafelerinde oturup kahvesini yudumlayanların haberi yok mudur mesela?

Hikâyeyi başa sarmaya gerek yok. Ama şöyle ki; Afrika’yı dört koldan zehirli bir ahtapot misali kuşatan bütün sömürgeci devletler gibi Fransızlar da işgal altında tuttukları bu topraklardan çekileceklerini anladıkları anda, daha yerleşik bir sömürge anlayışı kurmanın yollarını arayacaklardı. Afrika’daki Fransız Sömürgeleri Frankı adlı bir para birimiyle ilk prangayı taktıkları bu ülkelere karşı, daha o topraklardan fiili olarak çekilmeden ekonomik olarak onları doğrudan Paris’e bağlayacak böyle bir sinsi hamleyle dolaylı sömürgeciliğe başladılar. De Gaulle’ün tarihin zorlamasıyla 1959 yılında bağımsızlık bahşedeceği Senegal’le birlikte Fransız Batı Afrika'sının diğer sömürge bölgeleri de arka arkaya siyasi bağımsızlıklarını kazandılar. Kâğıt üzerinde durum böyle olsa da, Fransa o günden beri, koyduğu koloni vergisi ve aldığı ticari imtiyazlarla 14 ülkeyi gelişmelerine izin vermeyecek şekilde sömürmeye devam ediyor. CFA Frangı dayatması, Fransa’nın bu yoldaki en büyük silahı.

Fransa neredeyse varlığını borçlu olduğu Afrika’nın yakasını bırakmaya niyetli görünmese de, tarih ırmağı Fransa’nın bildiği o yoldan akmıyor her zaman. Propaganda makinesi gibi çalışan örgütlü medyası, kültürel tahakküm aracı olarak kullandığı dili, adam devşirmek için açtığı okulları, kement vazifesi gören boğucu ekonomik dayatmaları ve içten darbelerle atadığı kukla liderlere rağmen Afrika’da takındığı o beyaz maskesinin yavaş yavaş düştüğünü görüyoruz. Macron’un Cezayir, Fildişi Sahili, Burkina Faso ve birçok Batı Afrika ülkesinde Afrikalı gençlere suçlu bir papağan gibi tekrarladığı; ‘’Siz hiçbir zaman sömürgeciliği yaşamadınız, bunları konuşmanın bir anlamı yok, sizin kuşağınız geleceğe bakmalı’’ minvalindeki sözlerinin uzun bir nihayete karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Yüce Fransa’yı temsil eden Macron’un Afrika’da çiçeklerle karşılandığı haberleri tamam ama Fransızlara bağlı güdümlü medyanın göstermediği sokak sokak büyüyen Macron karşıtı gösterilerin ateşi kendi içinde büyümeye devam ediyor.

Paris’teki bir müzede tutulan, Fransa’ya karşı direnişin önemli mücahitlerinden 24 kişinin kafataslarının yapılan bir törenle Cezayir’e iade edilmesinin anlamı büyük. Geçtiğimiz Kasım ayında Fildişi Sahili'nden Nijer'e gitmek üzere yola çıkan bir Fransız askeri lojistik konvoyunu -teröre yardım ettikleri gerekçesiyle- Burkina Faso’nun Kai şehrinde durduran öfkeli kalabalık arasından bir çocuk o sırada üzerlerinde uçmakta olan bir Fransız İHA’sını elindeki sapanla vurarak düşürmüştü.  "Küçük Sniper" lakabı verilen çocuğun ulusal kahraman ilan edilmesi, 14 Afrika ülkesinin ulusal rezervlerini Paris’te rehin tutan bir ülkeye yapılmış küçük bir hatırlatmaydı belki de. Küçük Sniper’lardan bağımsız olarak tarih Fransa’yı Afrika adına hiçbir zaman unutmayacak. Şimdi demokrasi-insan hakları-özgürlük için yeniden Paris kafelerindeyiz o halde, ama biliyoruz ki çare Drogba!