ORTA DOĞUNUN AYKIRI ŞAİRİ: NİZÂR TEVFÎK EL-KABBÂNÎ
ZEKERİYYA EL-HAMED


O, romantik kimliğinden uzaklaşmadan, yeteneğinin önemli bir kısmını Arap şahsiyetini sağlamlaştırmak ve Arap rejimlerini eleştirmek için kullanmıştır.

Şiirinde modern şiirin karakteristiği olan basitlik ve belâgatı bir araya getirmiştir. Aşk ve vatan şiirlerinde başarılı eserler ortaya koymuştur.

Annesiyle olan kuvvetli ilişkisi onu, annesi için şiir söylemek amacıyla insani değerler hakkında yazmaktan alıkoymuştur.

Arap edebiyatı tarihinin müstesna bir şiir dehasıdır. Şiirdeki yenileşme hareketinde kendine has bir yol izlemiştir. İşlediği çoğu konuda -aşk, kadın ve siyaset- cüretkârdır.

Nizâr Tevfîk el-Kabbânî 1923 yılında Şam’da, soylu bir Şamlı ailede dünyaya gelmiştir. Ailesi aslen Türk olup “Akbıyık” soy ismini taşımaktadır. Dedesi Türkiye’nin Konya şehrinden gelerek Şam’a yerleşmiştir.

Babası tatlı imalatında çalışan biri olup aynı zamanda Fransız mandasına karşı çıkanlara mücadelelerinde yardım ediyordu.

Amcası Halîl el-Kabbânî Arap tiyatrosunun lideri ve ilk sanatçılarındandı.

Aynı şekilde dedesi Ebû Halîl de ilk Arap tiyatrosunun lideriydi.

Nizâr çocukluğunu annesi Fâyize’nin yanı başında şefkatli bir ortamda geçirmiştir. Bu dönemde resim ve müzikte sanatsal yönelimleri ortaya çıkmıştır.

Nizâr çocukluğu hakkında şöyle demektedir: “Beş yaşımdan on iki yaşıma kadar renklerin ummanında yaşıyordum. Sonra müziğe geçtim. Ancak lise eğitiminin zorlukları beni bu hobiden uzaklaştırdı.”

Annesiyle olan kuvvetli ilişkisi onu, annesi için şiir söylemek amacıyla insani değerler hakkında yazmaktan alıkoymuştur. Bu onun annesi için söylediği mersiyesinde açıkça görülmektedir:

“Annem, canım, Fâyize’m; elli yıl boyunca beni korumalarını emrettiğin meleklere söyle, beni bırakmasınlar. Çünkü ben yalnız uyumaktan korkuyorum.”

Kız kardeşi Visâl’in sevdiği kişiyle evlendirilmemesi sonucu intihar etmesi olayı Nizâr’ın karakteri ve psikolojik gelişimi üzerinde etkili olmuştur. Bu olayın acısı kasidelerinde hüküm sürmüştür.

Nizâr on altı yaşındayken şiir yazmaya başladı. İlk divanı olan “Kalet lî es-Semrâ” yani “Esmer Kadın Bana Dedi ki” 1944 yılında Şam’da çıkmıştır. Bu sırada o, hukuk fakültesinde öğrencidir.

Yarım asırdan fazla bir sürede otuz beşe yakın divan kaleme almıştır. En önemlileri şunlardır:

Tufûletu Nehd (Göğsün Çocukluğu), er-Resm bi’l-Kelimât (Kelimelerle Resim), Samba, Ente Lî (Sen Benimsin) ve diğerleri.

Bunların yanı sıra birçok nesir de yazmıştır. Kıssatî mea’Şi‘r (Şiirle Hikâyem), Mâ huve’ş-Şi‘r (Şiir Nedir) ve Mi’etu Risâleti Hub (Yüz Aşk Hikâyesi) bunlardandır.

Tüm divanları “el-Mecmûatu’l-Kâmile li Nizâr Kabbânî” (Nizâr Kabbânî’nin Tüm Eserleri) adı altında ciltli kitaplar halinde basılmıştır.

Şiirinde modern şiirin karakteristiği olan basitlik ve belâgatı bir araya getirmiştir. Aşk ve vatan şiirlerinde başarılı eserler ortaya koymuştur. Ümmü Gülsüm, Abdulhalîm Hâfız, Necât es-Sağîra, Feyrûz, Mâcidetu’r-Rûmî, Kâzım es-Sâhir ve Muhammed Abdulvehhâb başta olmak üzere birçok şarkıcı onun şiirlerini seslendirmiştir.

Nizâr Kabbânî Arap dünyasındaki entelektüeller ve okuyucular arasında geniş bir şöhret ve sevgi kazanmıştır.

1952-1955 yılları arasında Londra’da Suriye elçisi olarak çalıştığı sıralarda sağlam bir şekilde öğrendiği İngilizceyi iyi derecede bilmektedir.

Aldığı Vazifeler

Nizâr Kabbânî mezuniyetinin hemen ardından diplomasiye atanmıştır. 1966 yılında istifa edene kadar farklı başkentler arasında gidip gelmiştir. Henüz 22 yaşını geçmemişken Kahire’deki Suriye büyükelçiliğinde görev almıştır. Kahire’den sonra Türkiye, Londra, Fransa, Almanya, Belçika, İsveç, Danimarka, Çin ve İspanya’ya gitmiş ve son olarak Beyrut’a yerleşmiştir.

Şiirdeki Deneyimi

Nizâr Kabbânî şiir sahnesine üniversiteden mezun olmasına bir yıl kala yayınladığı “Kalet lî es-Semrâ” kitabıyla sansasyonel bir biçimde giriş yapmıştır. Aşk ve kadın bedeniyle ilgili cüretkâr şiirler içeren bu divan geniş bir tartışmaya sebep olmuştur.

Şiirini müstehcen ve ahlak dışı bulan muhafazakâr kesimden çok tepki almıştır. Bunun hakkında Nizâr Kabbânî şöyle demektedir:

“Yayınlandığı sırada varlığını ve düşlerini itiraf etmekten kaçınan şehrin bedeninde derin bir acı yarattı. Bana vebalı bir canavarın hırçınlığıyla saldırdılar ve benim de etim o zaman yumuşaktı.”

O, romantik kimliğinden uzaklaşmadan, yeteneğinin önemli bir kısmını Arap şahsiyetini sağlamlaştırmak ve onun gözünde mağlubiyet utancının sebebi olan Arap rejimlerini eleştirmek için kullanmıştır.

Aşk şiirleri nasıl yaygınlık kazandıysa “Hevâmiş alâ Defâtiri’n-Nekse” (Yozlaşma Defterine Notlar), “Antere” ve “Yevmiyyâtu Seyyâfin Arabî” (Bir Arap Celladının Günlüğü) gibi siyasi şiirleri de yankı bulmuştur.

Yemenli yazar Nâsır Yahyâ, el-Cezîre internet sitesinde şöyle demiştir:

“Bu teveccühün meyvesi, saman içindeki bir alev gibi hızla yayılan en meşhur siyasi divanı “Hevâmiş alâ Defâtiri’n-Nekse”nin temelini oluşturur. Bu kitapta bir cariye uyandığında bir anda kendisini küçük düşürücü bir mağlubiyet faciası içinde bulur. Oysa o zafer şarkılarıyla uyumuştur. Keza “Savtu’l-Arab” (Arapların Sesi) kitabında Ahmed Saîd saatler içinde Filistin’in özgürlüğünü müjdelemektedir.”

Nizâr’ın şiirle hikâyesi sevginin semalarında, aşkın basamaklarında başlamıştır. Ancak kariyerini Arap dünyasının içinde bulunduğu duruma olan taşkın öfkesiyle tamamlamıştır. Bunlar onun hayatının son demlerinde yazdığı meşhur siyasi şiirlerde hayat bulmuştur. Londra’ya göçünde yazdığı “Metâ Tu‘linûne Vefâte’l-Arab” (Arapların Vefatını Ne Zaman Duyuracaksınız) ve “el-Mühervilûn” (Koşuşturanlar) şiirleri bunlardandır.

30 Nisan 1998 yılında Londra’da, yaklaşık 75 yaşındayken vefat etmiştir.