NUREDDİN ZENGİ: ŞARK’IN KANDİLİ
ALİ EMRE

SPOT : Fikrî ve tevhidî zindeliğin yitirildiği, onlarca devlet ya da beyliğin birbiriyle didiştiği, hurafelerin ve zararlı cereyanların günlük hayatı ısırgan otları gibi kuşattığı bir dönemde, Nureddin Zengi, yaşama biçimi ve gayretleriyle çağları aşan bir örneklik oluşturmuştur.

PATLAK 1: ilk dört halife ile Ömer Bin Abdülaziz dışında, Nureddin Zengi kadar faziletli ve âdil olanına rastlamadım.”

PATLAK 2: . Ailesinin geçimini de kendisi sağlayan bu büyük önder, Nizâmülmülk’ten sonra, en çok eğitim kurumu açan idareci olmakla meşhurdur.

   Haçlı seferlerinin, sadece Ortadoğu’yu değil, Endülüs’ten Kuzey Avrupa’ya bütün yeryüzünü kasıp kavurduğu XII. yüzyılda yaşayan Nureddin Zengi (1118-1174), çok yönlü ve kesintisiz bir mücadele ile suyu tersine akıtmayı başaran adamdır. İzzetin burçlarını tek tek ışıklandıran bu kıymetli önder, sadece Türkmenlerin değil bütün Müslümanların övüncü hâline gelmiş, bugünküne benzer bir dağınıklık ve düşkünlük yaşayan Müslüman Şark’ın hem kandili hem de kılıcı ve kalkanı olmuştur.

     Bir ayağını Arapların yüzlerce yıl işledikleri Halep’te tutarak Türklerin, Arapların, Kürtlerin ilim, sanat ve cihad erbabını bir araya getirmiştir. Bu mücahid ve muttaki kahraman, mazlum durumdaki müslümanlardan zillet örtüsünü savurup atmış, değerler bağını yeniden yeşerterek müslümanlığın ilk dönemlerini hatırlatan bir çığır açmıştır. Hayatın farklı ünitelerini hep birlikte ayağa kaldırmış, aynı zamanda küheylan sırtında dolaşarak elliden fazla beldeyi Frenk işgalinden kurtarmıştır. İnşa ettiği medreseler ve diğer kurumlarla Sünnî uyanışa can katan bir yönetici olarak da ilim ve medeniyetin tekerini yeniden hareketlendirmiştir.

     Asıl adı Mahmud olan, çalışkanlıkla süslediği kişiliğini şehadetle taçlandırmayı arzulayan Nureddin Zengi; acı ve korku içinde ömür tüketmekten kurtardığı hünerli kadınlarla, şehirleri kıyama kaldıran yiğit adamlarla benzerine pek rastlanmayan bir İslam baharının mimarı olmuştur. Cesareti ve merhametiyle düşmanlarının bile hayranlığını kazanan; yol gösterdiği Selahaddin Eyyubi’ye de fetih minberini bile yaptırdığı Kudüs’ün kapısını aralamıştır.

     Kendisine hayranlık duyan, Arapça kaleme aldığı el-Kâmil fi’t Tarih adlı önemli eserinin yanı sıra Zengiler hakkında müstakil bir kitap da yazan İbnü’l Esir, onu şu sözlerle selamlamaktadır: “Ben geçmiş zaman hükümdarlarının hayat hikâyelerini okudum ve bunların arasında, ilk dört halife ile Ömer Bin Abdülaziz dışında, Nureddin Zengi kadar faziletli ve âdil olanına rastlamadım.

Disiplin ve düzene önem atfetmesi, kalıcı ve dönüştürücü çözümlere yönelmesi, istilacı Frenklerle cihadı günlük öğünü hâline getirmesi, zorda kalana daima el uzatması, ilim ve adaletten ayrılmamasıyla halkın sevgisini kazanmıştır. Risale yazacak düzeyde Arapça tedrisatının yanında Farsça ve Rumca öğrendiğine dair kayıtlar bulunmaktadır. Tarihteki ilk Dârülhadis’i kurmuş; Halep, Şam, Hama, Humus, Musul, Urfa gibi şehirler başta olmak üzere birçok beldede camiler, medreseler, ribatlar, hankahlar yaptırmıştır. Arap bilginlerine de danışarak akıl hastalarının tedavisinin dahi düşünüldüğü hastaneler inşa ettirmiştir. Kendisi Hanefi mezhebinden olmasına rağmen diğer mezhepler için de görevliler atamıştır. Arapların önde gelen fakihlerini, müelliflerini, hayırseverlerini koruyup kollamış; kadınların ve kız çocuklarının okuması için de mektepler açmış, Endülüs ve Horasan bölgelerinden kadın hocalar getirtmiştir. Ailesinin geçimini de kendisi sağlayan bu büyük önder, Nizâmülmülk’ten sonra, en çok eğitim kurumu açan idareci olmakla meşhurdur.

     Şam’ı kardeş kanı dökmeden alarak payitahtı yapan Nureddin Zengi’ye, sadece bu kadim şehirde yaşayan Araplar ve Kürtler değil, onun adalet ve merhametini duyan Yahudi kadınlar bile yardım etmiştir. Amcası Şirkûh’la birlikte görevlendirdiği genç Selahaddin, üç sefer sonunda Mısır’a hâkim olmuş, bölgedeki Haçlıların hevesini kursağında bırakmış ve bir süre sonra da Şii Fatımiler’e son vermiştir. Nureddin Zengi, böylelikle, onlarca yıl İslam dünyasını bölen ve istilacının da ekmeğine yağ süren ikiliği nihayete erdirmiştir.

     Halife tarafından sultanlık menşuruyla selamlanan ve Kudüs’ün fethine hazırlanan Nureddin’in, öldüğünde, Trablusgarp’tan Hemedan’a, Yemen’den Sivas’a dek uzanan toprakların hâkimi olduğu bilinmektedir. Sadece Arapların değil bütün müslümanların lideri konumundaki Abbasi Halifesine yazdığı mektupta, Konstantiniyye’nin fethini de hedeflediği görülmektedir. Nureddin; halkı ve kanaat önderlerini de bu çok yönlü çabalarla buluşturmuş; ilmin ve sorumluluğun sosyalleşmesini sağlamıştır. Etrafına daima kıymetli insanları toplamış, işlerini istişare ile yürütmeye çalışmıştır. Belki de bu sayede tarih, bir “Nureddin hicreti”ne tanıklık etmiş; onun samimi ve dönüştürücü çabasını duyarak civardaki beldelerden hatta dünyanın dört bir tarafından tüccarlar, talebeler, savaşçılar, hayırseverler, zanaatkârlar yollara düşmüş ve onun rüyasına ortak olmak istemişlerdir.

     Fikrî ve tevhidî zindeliğin yitirildiği, onlarca devlet ya da beyliğin birbiriyle didiştiği, hurafelerin ve zararlı cereyanların günlük hayatı ısırgan otları gibi kuşattığı bir dönemde, Nureddin Zengi, yaşama biçimi ve gayretleriyle çağları aşan bir örneklik oluşturmuştur.

     Sadece Selahaddin Eyyubi tarafından değil, birçok müellif tarafından da “zamanın İskender’i” şeklinde nitelenen Zengi’nin oğlu; cesur ve ileri görüşlü bir tek insanın bile, yeri geldiğinde neler yapabileceğini göstermesi açısından da önemlidir.