Yazar, aktivist ve İHH Mütevelli Heyeti Üyesi Murat Yılmaz ile Uygur Türklerini, Doğu Türkistan toplama kamplarını ve ÇKP’nin asimilasyon “politikasını” konuştuk…

Murat Yılmaz: Ay-yıldızlı kıyafetler toplama kamplarına alınmak için yeterli bir sebep!


Söyleşi: Hasan Sayıloğlu

Doğu Türkistan’ın varlıklarını paylaşmak istemeyen Çin, bölgenin asıl sahiplerini yok sayarak Han Çinli egemen bir Çin oluşturmayı kendine şiar edinmiştir

Çin işgalinde bulunan Doğu Türkistan, hak ihlallerinin daima ihlal edildiği, adaletin asla olmadığı bir coğrafya konumunda

2015 yılından itibaren inşa edilmeye başlayan toplama kampları 2017 Nisan ayında kitlesel bir hal aldı

Doğu Türkistan’daki bu sistematik asimilasyon ve soykırım politikası ne zaman başladı. Tarihsel sürecinden bahseder misiniz bu politikanın? Tabii bizler hiçbir gerekçeyi kabul etmiyor ve reddediyoruz ama Çin için bu soykırımın gerekçeleri nelerdir? Ayrıca, dünya ne zaman haberdar oldu soykırım politikasından?

Günümüzde hak ettikleri insanlık onuruna uygun muamele göremeyen, hakları gasp edilen onlarca halk bulunmaktadır ki bunlardan birisi de Doğu Türkistanlı Müslümanlardır. Tarihi süreç içerisinde neredeyse 2000 yıldır Çin – Uygur karşılaşmaları devam etmektedir ki 751 yılındaki Talas Savaşı mağlubiyeti ile Çin, Sarı nehrin doğusuna çekilerek uzun asırlar boyunca Türkistan topraklarından uzakta kalmış ve Türklerin İslamlaşma süreci bu münasebetle hızlanmıştır.

Mançu Hanedanlığı, 18. yüzyılda işgal ettiği Doğu Türkistan’ı 19. yüzyılda Şincan (Yeni Topraklar) ismiyle 19. eyaleti olarak ilan etmiştir. 1911’de Hanedanlığın çökmesiyle Milliyetçi Guomindang Devleti ve 1949’da da Komünist Çin yönetimine giren Doğu Türkistan, 1955 tarihinde ise Sincan Uygur Özerk Bölgesi adıyla Çin’in beş özerk bölgesinden biri haline getirilmiştir. Sadece 20. yüzyılda 1933 ve 1944 tarihlerinde uzun ömürlü olmayan iki devlet kuran Doğu Türkistanlı Müslümanlar, yine esaretten kurtulma adına onlarca isyan gerçekleştirmiş ve fakat başarılı olamamışlardır.

1949 tarihinden beri kesintisiz 72 yıldır Komünist Çin işgalinde bulunan Doğu Türkistan, hak ihlallerinin daima ihlal edildiği, adaletin asla olmadığı bir coğrafya olmuştur. Zengin yer altı ve üstü kaynakları, tarihi İpek Yolu’nun en önemli güzergâhlarına sahip oluşu, Çin’in batıya açılan kapısı olması gibi jeo-ekonomik ve jeo-stratejik özelliklere sahip olan Doğu Türkistan, planlı yok etme politikalarının merkezi konumundadır. Son olarak 2013 yılında ilan edilen Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin de merkez bölgelerinden olan Doğu Türkistan’ın sahip olduğu varlıkları paylaşmak istemeyen Çin, bölgenin asıl sahiplerini yok saymayı ve Han Çinli egemen bir Çin oluşturmayı kendine şiar edinmiştir. Kâğıt üzerinde 56 etnik grubun oluşturduğu Çin’de, Han milliyetçiliğinin tarihi 2700 yıl öncesine, Zhou Hanedanlığı dönemine kadar uzanmaktadır.

Son toplama kampları ile ilgili soykırım süreci ise Şi Jinping ve onun Doğu Türkistan valisi olarak atadığı Chen Quengo döneminde hız kazanmıştır. 2015 yılından itibaren inşa edilmeye başlayan toplama kampları 2017 Nisan ayında kitlesel bir hal almış ve fakat 2018 yılı Ekiminde Doğu Türkistanlı Kazakların toplama kamplarına alınmaları akabinde Kazakistan’da bulunan akrabalarının kendilerine ulaşamamaları nedenli olarak Kazakistan’ın Çin nezdindeki girişimleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Çin “yeniden eğitim kampları” olarak tanımladığı kampları bu tarihte ilk defa kabul etmiştir.

Peki Doğu Türkistan’daki toplama kamplarındaki Uygur Türklerinin sayısı belli mi? Kampların fiziksel şartları ve yaşam koşullarından bahsedebilir misiniz? Bir de genellikle genç erkekler alınıyor herhalde toplama kamplarına?

Doğu Türkistan’daki kamplarda bulunan insanların sayıları belli değil. Zira Çin bu konuda bugüne kadar ne net bir açıklama yaptı ne de gerçek durumu anlatan bir video ya da görüntü paylaşıldı. Araştırmacıların uydu görüntüleri ve tanıkların ifadeleriyle, Çin resmi yayın organı (“Beyaz Kaplı Kitap”) paylaşılan bilgilere göre bugüne kadar 3-8 milyon masum insanın bu kamplara girmiş olduğu tahmin edilmektedir.

İnsanların kampa giriş nedenleri ise oldukça trajiktir. Bir çadıra ya da pusulaya sahip olmak, mutfağında birden fazla bıçağı olmak, pasaportu olmak, yurt dışına çıkmak ya da yurt dışına çıkan birisiyle konuşmak, başkalarına günah işlememesini söylemek, fazladan yiyeceğe sahip olmak, kahvaltıyı güneş doğmadan önce yapmak, alkol ve sigara kullanmaktan kaçınmak, sakalı olmak ya da başörtüsü takmak, camiye gitmek, namaz kılmak, oruç tutmak, DNA örneği alınmasına izin vermemek, bazı sosyal medya uygulamaları kullanmak, okulda ve resmi dairelerde ana dili kullanmak, üzerinde ay yıldız olan tişört giyinmek ya da bu sembolleri bir şekilde kullanmak bir kişinin toplama kamplarına alınması için yeterli sebep olarak görülmektedir.

Kamplarda hemen her iş ve meslek grubundan insanın bulunduğu bilinmektedir: öğrenci, çiftçi, esnaf, iş adamı, âlim, din adamı, akademisyen, yerel yönetim çalışanları, memurlar, işçiler, sanatçı ve sporcular; kadın, erkek, çocuk, genç ve yaşlılar. Uygur, Kazak ve Kırgız Müslümanlar, olabilecek en geniş şekilde kamplara alınmıştır.

Toplama kampları Doğu Türkistan’ın tamamına yayılmıştır. İnsanlar kendilerine isnat edilen suçların yazıldığı bir itirafnameye zorla imza attırılmakta, sonrasında mahkeme kararı olmaksızın süreç yasallaşmaktadır! Hatta bazılarına uzun bir suç listesi verilerek, “kendilerine suç beğenmeleri” istenmektedir!

Bir kamp toplamda 1.000-1.200 civarında koğuş ve 60’tan fazla binadan oluşmakta ve 16 m2’lik bir koğuşa 20 insan sığdırılmaktadır. Kamplar dikenli tellerle çevrili, kat kat güvenlik sistemleriyle güçlendirilmiş duvarlarla örülü; izleme kuleleri, onlarca polis ve asker tarafından korunmaktadır ve insanlar bu işkencehanelerden asla ne zaman çıkacaklarını bilememektedir. İnsanlar ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite gibi eğitim merkezlerinde, hastane, depo, hangar, gar ve fabrikalarda, yer altı zindanlarında ve bazen çöllerde bazen mahallelerde kurulan toplama kamplarında tutulmaktadır ve bu kamplar sürekli olarak genişletilmektedir. Zoraki mahkûmlara işkence ve asimilasyon programları uygulanmakta, bu kişilerin haklarının yakınları tarafından takibine dahi izin verilmemekte, nerede tutuldukları bildirilmemekte, hatta çoğu zaman yaşayıp yaşamadıkları bilgisi bile verilmemektedir. Nitekim 4 yıldır aileleriyle görüşemeyen insanlar bulunmaktadır.

Kamplarda gerçekleşmekte olan psikolojik ve fiziki işkenceler ise yine tanıkların ifadelerine göre şu şekildedir: Yaz aylarında sadece iç çamaşırıyla sıcak taş üzerinde; kış aylarında da çıplak ayak buz üzerinde bekletme, dayak, elektrik şoku verme, hastalık durumlarında müdahale etmeme, uykusuz bırakma, uzun süre hücre hapsinde tutma, uzun süre kelepçe ile bırakma, uzun süre kafasında siyah çuval olduğu hâlde bekletme, tuvalet ihtiyaçlarının giderilmesini kısıtlama, aşırı kalabalık odalarda tutma, aç ve susuz bırakma ya da yeterli yiyecek vermeme, su tanklarına daldırma ya da soğukta üzerine soğuk su dökme, kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme, bileklerinden asılan tutukluları bu hâldeyken copla dövme, elektrik verme, değişik acı verici nesnelerle dövme ve eziyet etme, yoğun ve parlak ışıkla körleştirme, uzun süre gergin pozisyonda tutma, günlerce hareketsiz bir şekilde kaplan koltuğu denen koltuklarda oturtma, elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak dolaştırılma, düzenli olarak verilen içeriği bilinmeyen ilaçlarla güçten düşürme ve itaate zorlama, zoraki kürtaj ve doğum kontrol uygulamaları, erkeklerin kısırlaştırılması, tecavüze uğrayan birini izlemeye zorlama ve toplu tecavüz.

Toplama kapılarındaki gerçeği duyurabilmek için kimler yani hangi dernekler, vakıflar, kurumlar vs. ne tür çalışmalar yapıyorlar? Uluslararası tepkiler nelerdir, hangi ülkelerdendir bu kamplara tepkiler. Tabii Türkiye'nin ne gibi faaliyetleri var, bunu da merak ediyorum…

Çin Ceza Yasası’nın 103. maddesi “açık bir biçimde ayrılıkçılığı kışkırttığı, ülkeyi bölmeye çalıştığı” düşünülen her türlü faaliyetin cezalandırılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda Çin, insan hakları kuruluşlarının Doğu Türkistan’a girişlerini yasaklamıştır. Gazeteciler, aktivistler, STK’lar ve bağımsız heyetler kamplara girememektedir. Çin, göstermelik programlarla önceden hazırlanmış merkezlere bazı grupları götürmekte, fakat bu ziyaretlerin inandırıcılığı bulunmamaktadır.

BMGK’da veto yetkisi olması, başta İslam ülkeleri olmak üzere verdiği kredi ve ekonomik sarmalamalar, Çin’e karşı adım atılmasını engellemektedir. Uluslararası konumunu, bu hukuksuzluklarını kapatmak için kullanan Çin, BM’nin 15 ajansından dördüne başkanlık ederken, 1.115 görevli ile BM’de en çok istihdam sağlayan ülke konumundadır!

BM’den sonra dünyanın en büyük çatı örgütü olan ve 1,8 milyarlık, 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Doğu Türkistan’la ilgili olarak genellikle pasif bir tutum takınmaktadır. Bölgeyle ilgili yapılan açıklamalar suya sabuna dokunmayan, iyi niyet temennileridir.

Görüldüğü üzere Doğu Türkistan için gösterilen ilgi ve destek maalesef yeterli değil. Ülkemizde ve dünyanın birçok ülkesinde bulunan Doğu Türkistanlı dernek ve vakıflarla birlikte yine duyarlılığı bulunan kurumlar Doğu Türkistan’daki hak ihlalleri konusunda tepki gösteriyorlar. Fakat özellikle basın organlarının da Çin tarafından maniple edilmeleri nedeniyle genellikle Doğu Türkistan zulmüyle ilgili basında da haber görmek mümkün değildir.

Şunu da ifade etmek gerekir ki dünya, Çin’in Doğu Türkistan’da işlediği hak ihlalleri konusunda tamamen sessiz değildir. Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu, BM İnsan hakları Komisyonu gibi çatı kurumlardan, HRW ve Amnesty International gibi STK’lardan, ABD ve bazı Batı ülkelerinden toplama kamplarının derhal kapatılması ile ilgili girişimlerde bulunulmaktadır. Mesela 8 Temmuz 2019 tarihinde çoğu Batılı 22 ülke kampların derhal kapatılması ile ilgili BM insan Hakları Komisyonu’na bir mektup göndermiştir. Bu ülkelerin sayısı 2021 yılında 37 olmuştur ve ABD, Kanada, İngiltere, Hollanda, İrlanda gibi ülkeler Doğu Türkistan’daki toplama kampları zulmünü soykırım olarak tanımlamışlardır.

Doğu Türkistanlı aileler yurt dışındaki yakınlarıyla nasıl iletişime geçiyorlar peki? Sosyal medya yoluyla iletişimlerinde kurallar var mı? Denetimler sıkı herhalde WeChat gibi platformlarda…

İnsanlar maalesef yakınlarıyla iletişime geçemiyorlar. Google, WhatsApp gibi uygulamaların kullanılması zaten Doğu Türkistan’da yasak. WeChat gibi programlar da sıkı Çin kontrolünde olduğu için sosyal medyadan görüşme imkânı neredeyse yok gibi. Telefon görüşmeleri de dinleniyor. Bu nedenle genellikle Türkiye ya da farklı ülkelerden aramalar açılmıyor.

Tabii çok vahim bir durum içerisindeyiz ama ben şunu da merak ediyorum. Doğu Türkistanlıların -bilhassa bu soykırım politikasını duyurabilmek için- kitap yayımlama, fikir serdetme vs. çalışmaları var mı? El altından da olsa Türkistanî bir kültürün dolaşımından bahsedebilir miyiz? Son sorum da bu olsun.

Doğu Türkistanlılar soykırım uygulamalarının duyurulması adına yoğun bir gayret içerisinde bulunuyorlar. Bu konu da imkânlar dâhilinde yayınlar, gösteri ve programlar da gerçekleştiriyorlar. Dolayısıyla bahsettiğiniz Türkistani kültür kesinlikle dolaşımda. Ve zulüm de bir zamana kadar devam edecek. Allah kullarını imtihan etmektedir. O çerçevede en sade vatandaştan, en üst düzey devlet yetkilisine kadar hepimiz imtihanın bir parçasıyız. Bunu unutmadan kardeşlerimiz i.in zalimlerin karşısında olmalıyız her daim.