MERAKEŞ KÜTÜBİYYE CAMİİ
Ramazan Mut

Endülüs’ten gelen İbn Tufeyl, İbn Rüşd, Ebû Mervân Abdülmelik ve İbn Zühr gibi çok sayıda filozof, âlim ve ediple bir ilim ve irfan yuvası haline geldi Merakeş.

Endülüs sanatının en güzel örneklerinden bir sayılan Kütübiyye Camii, şehirdeki bütün yapılar gibi kızıla çalan kiremit rengindedir.

Atlas Dağları, Kütübiyye Camii ve Cema al Fna… Hiçbir yerde bulamayacağınız estetik bütünlük içinde her daim ziyaretçilerini bekliyor.


“Ne içindeyim zamanın ne büsbütün dışında.
 Yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışında”

Cema al Fna Meydanı’nda, güneş batarken, şehrin üzerine vuran kızıllığın içinde akşamı karşılamaya hazırlanırken, karşınızda Mağrib mimarisinin şaheseri Kütübiyye Camii ve hemen yanında göğe doğru yükselen abidevi minaresi, sizi kendinizden alıp bir masal diyarına doğru yola çıkaracak.

Endülüs’ün günümüze kadar bozulmadan gelen şehirlerden biri olan Merakeş, Fas’ın güneyinde Atlas dağlarının eteklerinden uzanan geniş bir alanda kurulmuş.

Murabıtlar döneminde, Emir Ebubekir bin Ömer tarafından 1062’de kuruluş çalışmaları başlanan Merakeş şehri, muhtemelen Yûsuf b. Tâşfîn zamanında (1077-78) tamamlanmış ve Murâbıtlar’ın başşehri olmuştu. 

Yusuf bin Taşfin’in oğlu Ali bin Yusuf bin Taşfin zamanında ilk parlak devrini yaşayan Merakeş, güvenlik sebebiyle Endülüslü büyük filozof İbni Rüşd el-Hafid’in dedesi, meşhur Maliki kadısı İbni Rüşd el-Ced’in tavsiyesiyle surlarla çevrildi.

Meşhur Cema al Fna Meydanı da bu surlar içindedir.

Ali b. Yûsuf, döneminde özellikle güvenli bir bölgede ve ana yolların kavşağında bulunmasından dolayı kervanların burada konaklaması, tüccarların ve sanatkârların sık sık uğradığı bir yer olmasında dolayı Merakeş, uzun yıllar önemli bir şehri olmuştur.

Bâbüddebbâgin olarak bilinen sur kapılarından birine adına veren deri işlemeciliği, bugün olduğu gibi o dönemde de gözde mesleklerden biriydi. Ali bin Yusuf döneminde sabunculuk, bakırcılık ve dokumacılık sanatları da Merakeş’te gelişmiş olan mesleklerdendi.

1147 yılına kadar Murabıtlar’ın idaresinde kalan Merakeş, bölgeye Muvahhidler’in gelmesiyle birlikte yeni bir döneme tanıklık etti. Muvahhidlerin kurucusu İbni Tümert’in hem talebesi hem de halefi olan Emir Abdülmü’min idaresinde ikinci parlak dönemini yaşayan Merakeş, bu dönemde muhteşem eserlerin inşasına tanıklık etti.

Merakeş’i başşehir edinen Muvahhid hükümdarları, burayı Fas, Cezayir, Tunus, Endülüs gibi batıda bulunan İslâm ülkelerinin merkezi olmaya lâyık bir seviyeye ulaştırmak için çeşitli mimari eserlerle süslediler. Endülüs’ten gelen İbn Tufeyl, İbn Rüşd, Ebû Mervân Abdülmelik ve İbn Zühr gibi çok sayıda filozof, âlim ve ediple bir ilim ve irfan yuvası haline geldi Merakeş. Öyle ki Ticaret, sanat, mimari ve bir ilim merkezi haline gelen şehrin nüfusu bu dönemde yarım milyona ulaşmıştı. 

Muvahhidlerin Merakeş’e gelmesinden sonra mimari alanda bir başyapıt olan Kütübiyye Camii,  Murabıtların yaptırdığı kıblesinde hata olduğu iddia edilen camii yerine Emir Abdülmümin tarafından 1158 yılında inşa edildi ancak yapı, Ebû Yûsuf Ya‘kūb el-Mansûr döneminde son şeklini aldı. Başlangıçta 1157 ve 1158 yıllarında tamamlanmış olan iki bitişik cami halindeki eserin bu ilk planı kuzeydeki kısmın kısa süre sonra yıkılmasıyla bozulmuştur. Bugünkü mevcut şekliyle tanınan caminin üzerinde halen yıkılan kısmın izleri görülmektedir. Daha sonra Ebû Yûsuf el-Mansûr, 1196’da önemli değişiklikler yaptırmış ve Camiinin yanına minareyi ekletmiştir.

Kutubiyye Camii, yapıldığı dönemde el-Mescidü’l-Muvahhidî ve el-Mescidü’l-Câmi gibi adlarla anılırken daha sonraları revaklarındaki kitapçı dükkânlarından veya yakınındaki 100 kadar kitapçıyı barındıran kitapçılar çarşısından dolayı zamanla Mescidü’l-Kütübiyyîn veya Mescidü’l-Kütübiyye ismiyle anılagelmiştir.

Mağrib sanatının en güzel örneklerinden bir sayılan Kütübiyye Camii, şehirdeki bütün yapılar gibi kızıla çalan kiremit rengindedir. 90x60 boyutlarındaki enine uzun camii, mihrap duvarına paralel bir yatay nefle ona bağlanan on yedi dikey neften müteşekkil bir ibadet mekânı ve bunun yanlarındaki aslında ibadet mekânının uzantısı olan dörder nefli revakların açıldığı bir avludan meydana gelmektedir. Ortadaki dikey nefin üzerinde bulunan altı kubbe ve mihrap önündeki maksûreyi örten büyük kubbe ile bunun iki tarafında yer alan ikişer kubbenin tanzim biçimi camiye değişik bir görünüm vermiştir. Öte yandan binanın diğer kısımlarındaki ağır başlı hava at nalı, çok dilimli ve sivri kemerlerin kullanılmasıyla arttırılırken binanın içinde hareketli bir görünüm sağlanmıştır.

Camiinin arkasındaki portakal ağaçlarıyla çevrelenmiş geniş havuzlu alan ayrıca camiiyle bütünleşmiş ve huzur verici bir ortam oluşturmuştur.

Şerefesine Atla Çıkılan Minare

Muvahhidlerin hükümdarı Ebû Yûsuf el-Mansûr 1196’da Kütübiyye Camii’nde bazı değişiklikler yapmış ve günümüze kadar gelen muhteşem minareyi ekletmiştir. Şehrin her tarafından görülen bu abidevi minare 12.8 metre boyutlarında kare planlı olarak inşa edilmiş âlemle birlikte 77 metre yüksekliğindedir. Üst üste oturtulmuş altı odadan oluşan minarenin içindeki hafif eğimli bir rampa odaların etrafında dolanarak yukarıya ulaşmaktadır. Minareye çıkarken merdiven göremezseniz şaşırmayın. Rivayetlere göre bu hafif eğimli rampadan yüksek minareye ezan okumak için atla çıkılıyormuş. Zaten minareye çıkılan yerin rampa olarak inşa edilmesi bu rivayeti desteklemektedir. Minarenin her yüzünde değişik süslemeler bulunmakta ve bunlar kabartma geçmeler, boya ile yapılmış çiçek resimleri ve çini şeritleri gibi çeşitlilikler göstermektedir. Bu zengin çeşitlilik içinde kemerleri ikili ve tekli geçmelerle desteklenen pencereler dikkatleri üzerlerinde toplayacak şekilde yerleştirilmiştir. Bu pencerelerde yuvarlak ve at nalı kemerlerin kullanımı hâkim durumdadır.

Merakeş’te Kütübiyye Camii’nin bulunduğu eski şehir bölgesinde yüksek yapıya izin verilmediğinden dolayı şehrin her tarafından görülen minare, yüzyıllardır şehrin sembolü olarak ziyaretçilerine görsel bir şölen sunmaktadır.

Kütübiyye Camii’nin minaresine çıktığınızda bir yanda Atlas dağlarının muhteşem görüntüsü sizi karşılarken diğer yandan da, zamanın durduğu yer, Cema al Fna meydanının dinamik kalabalığına şahit olursunuz.

Masal diyarı Merakeş’te gündüzün yorgunluğundan sonra hikâye anlatıcıları, yılan oynatıcıları, kına dövmecileri, su satıcıları ve Gnawa müzisyenleriyle ve tezgâhlardan yükselen yemek dumanları altında, güneş batarken hareketlenen bin yıllık Cemaa al Fna Meydanı’na gezerken, karşıdan güneşin son ışıklarının Kütübiyye Camii üzerinde oluşturduğu muhteşem kızıla çalan görüntüyü izleyerek akşamı karşılarsınız.

Atlas Dağları, Kütübiyye Camii ve Cema al Fna… Hiçbir yerde bulamayacağınız estetik bütünlük içinde her daim ziyaretçilerini bekliyor.