İBRAHİM TIĞLI SÖYLEŞİSİ
SÖYLEŞİYİ YAPAN: PEREN BİR SAYGILI MUT


Ortak dil kurabilirsek hikâyemizi tekrar anlayabiliriz

Daha önce Anadolu Ajansı’nda Afrika Haberleri Editörlüğü yapan, bölgeye dair yaptığı çalışmalarla tanıdığımız yetkin isimlerden İbrahim Tığlı ile Cezayir’i, güncel gelişmeleri ve Türkiye ile olan irtibatlarını Müşterek için konuştuk.

İngiltere’nin ve Portekiz’in sömürgesinde yaşayan Afrika hakları için Cezayir direnişi önek bir model olmuştur.

Fransa emperyalizm ve sömürgeciliğine karşı yüzlerce Cezayirli özgürlük lideri yetiştirmiştir.

Barbaros Hayreddin Paşa ve Emir Abdulkadir, Türkiye ve Cezayir halkının ortak değerleridir.

2022’de Cezayir devlet başkanının Türkiye’ye gelmesi ile ilişkilerin yeni bir ivme kazandığını söyleyebiliriz.


Cezayir’in Afrika kıtası için öneminden bahsedebilir miyiz?

Cezayir uzun yıllar Fransa’nın sömürgesinde kalmış bir ülke neredeyse 150 yıl. Diğer Afrika ülkeleri içinde bile Fransa en uzun sömürge yönetiminin kurulduğu Afrika ülkesi olarak çıkmakta. Hem Akdeniz hem de sahra Afrika’sına yakınlığı nedeniyle stratejik ve coğrafi bir önem sahip. Kuzey Afrika’nın petrol bakımından en zengin ülkesi. Afrika’da ekonomik yarış üç devlet arasında geçer. Güney Afrika, Nijerya ve Cezayir arasında. Afrika’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biridir. Güney Afrika ve Nijerya’da güvenlik sorunu ülke dışı yatırımları azalırken Cezayir’de dış yatırımlar yükselmektedir. Nijerya ve güney Afrika’da siyah nüfus henüz orta sınıf oluşturulmazken Cezayir’de orta sınıf yükselmekte. Cezayir aynı zamanda Fransa’nın Afrika’daki sömürgeciliğinin merkezidir.  Bu yüzden Fransa’nın Cezayir’i bırakması uzun süren bir özgürlük mücadelesi sonucu olmuştur. Sadece Afrika’daki Fransız sömürgeleri değil, İngiltere’nin ve Portekiz’in sömürgesinde yaşayan Afrika hakları için Cezayir direnişi bir model olmuştur. Fanon bile Afrika ulusal haklarının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine yönelik felsefesini oluştururken Cezayir’i örnekliğinden hareket etmiştir.

Cezayir’in ne yazık ki, büyük acılarla dolu bir sömürge geçmişi var. Ve bu dönemde Cezayir halkının bağımsızlığı için mücadele eden birçok önemli isim var. Bu isimlerin Türkiye’de daha fazla tanınması için sizce neler yapılmalı?

Cezayir’in özgürlük mücadelesi kahramanlarından biri olan Emir Abdulkadir, Emir Ahmed dışında çok fazla bilinen bir özgürlük lideri maalesef yok. Fakat biliyoruz ki Cezayir’in özgürlük mücadelesi bir Benin, Mali’de olduğu gibi 5-10 yıl sürmüyor. Neredeyse 140 yıla yakın sürüyor. Fransa emperyalizm ve sömürgeciliğine karşı yüzlerce Cezayirli özgürlük lideri yetiştirmiştir. Fakat bunun nedenleri özellikle 1950’lerden sonra Cezayir direnişinin FLN çatısı altında olması, din ve tasavvufun geri planda tutulmasından kaynaklanmaktadır. Cezayir sufi direnişin de sembol ülkelerinden biti, hatta yaklaşık 100 yıl direniş sufi liderlerin yönlendirmesi ile gerçekleşmiştir. Ticanilik, şazeliye, Murabıtlık gibi sufi hareketlerin Cezayir direnişini diri tutmada önemli bir işlevi vardır. Malik bin Nebi gibi İslami eğilimden beslenen düşünce önderleri de çıkmıştır Cezayir’de. Yine Cezayir bağımsızlığının kahramanlarından Ahmed bin Bella, sol bir düşünceye sahip olsa da dini eğilim daha güçlüdür. Bu yüzden bağımsızlıktan kısa bir süre sonra darbe ile devrilmiştir.

Cezayir direnişinin kahramanlarını kendi aralarındaki görüş farklılıklarına girmeden değerlendirmek daha isabetlidir. Fakat Cezayir’deki milliyetçi, sol ve İslami çizgide olanlar arasındaki ilişki çok serttir. Maalesef Fransa Cezayir’den kısmi olarak çekilirken arkasında laik çevrelerin düşmanlığını da bırakmıştır. Oysaki FLN’nin temelinde sol düşünceden ziyade milliyetçi ve İslami çizgi daha barizdi. Cezayir’le kültürel bir sınır var aramızda bu sınırı ortadan kaldırmanın yolu öncelikle Yunus Emre Enstitüsü ve benzeri sivil kurumların çalışmaları ile olacaktır. Cezayir literatürüne ait eserler çevrildiğinde Cezayir direnişçilerini daha yakından tanımaya başlayacağız. Fransa’nın kısmi etkisinde de olsa bağımsız bir Cezayir sineması vardır. Hatta Cezayir sineması bağımsızlık sonrasında Burkina Faso ile ilke birlikte Afrika bağımsız sinemacılığının öncülüğünü yapmıştır.

Bin Bella’nın otobiyografisi Türkçeye çevrilmişti. Başta Budiyef olmak üzere birçok bağımsızlık liderinin biyografileri var. Eğer bu eserler Türkçeye çevrilirse bu direnişçi liderlerin eserleri çevrilebilir.

Barbaros Hayreddin Paşa’nın Cezayir halkı üzerindeki etkisini biliyoruz. Cezayir Ulusal Müzesi’nin girişinde bizi Barbaros Hayreddin Paşa’nın heykeli karşılar. Cezayir Direnişinin öncülerinden Emir Abdülkadir’in de bir dönem Bursa’da kaldığını ve Osmanlı Suriyesinde yaşadığını biliyoruz. Hem Cezayir hem de Türk halkı için çok değerli olan böyle ortak figürler üzerinden hikâyemizi yeniden anlatabilir miyiz?

Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor. Son yıllara kadar Osmanlı Devleti Cezayir ders kitaplarında “emperyalist” bir unsur olarak görülüyordu. Osmanlı Devlet ile Barbaros, Oruç Reis, Turgut Reis gibi Osmanlı denizcileri aynı kategoride değerlendirilmiyordu. Osmanlı denizcileri bir kahraman gibi görülse de Osmanlı Devleti Cezayir’de uzun yıllar kalmış Cezayir’i dayılar adı verilen idareciler tarafından yönetmiş tırnak içinde “Cezayir’e pek bir şey katmamış” bir devlet olarak görülüyordu. Oysaki Osmanlının Cezayir’le derin ilişkileri olup, Cezayir mimarisinde, kültürel ve sosyal yapısına Osmanlı Devletinin çok şey kattığı görülecektir. Bugün bile Cezayir’in Konstantin şehrini görürseniz, Osmanlı’nın Cezayir’e kattığının Fransa’nın kattığından daha fazla olduğunu görürsünüz. Osmanlı Devleti örneğin Berberice ve Arapça eğitimi yasaklamadı aksine bu iki dilin eğitim, ilim ve sosyal bir dil olarak yaşamasına müsaade etti.  Fransa’nın yaptığı ise Arapçayı kısıtlarken Fransızcayı zorunlu bir dile dönüştürerek bir dil soykırımının önünü açtı.

Barbaros Hayreddin paşa, Emir Abdulkadir Türkiye ve Cezayir halkının ortak değerleridir. Ortak değerler üzerinden bir politika yürütmek her iki devletin de faydasına olacaktır. Örneğin Güney Afrika’ya 1860’larda gelmiş Osmanlı din bilgini Ebubekir Efendi diye bir alim vardır. Bu kişiyi isteseniz de yok sayamazsınız. Çünkü Güney Afrika’ya derin bir iz bırakmış, Güney Afrika’da Türk varlığını devam ettirmiştir. Barbaros Hayreddin paşa bir Osmanlı kaptanı deryası olduğu kadar aynı zamanda bir Cezayir denizcisidir. Kardeşleri ile birlikte Haçlı dünyasına karşı Cezayir’i savunmuştur. Emir Abdulkadir Osmanlı coğrafyasında biraz sessiz bir yaşantı sürdürse de o Cezayir çöllerinin İmam Şamil’idir. Teslim olmak zorunda kaldığı süreye kadar Osmanlı’dan aldığı destekle var oluş ve özgürlük mücadelesini devam ettirmiştir.

Bugün yapılması gerekenlerden biri kültürel olarak Emir Abdulkadir’in mücadelesini tanıtmak, anımsamak olmalıdır. Eğer Emir Abdulkadir, Fransızlara değil de Müslümanlara karşı mücadele etseydi, Fransızlar tarafından yüzlerce filmi ve onlarca dizisi yapılırdı. Fransa’nın tarihine bile baktığımızda Emir Abdulkadir gibi bir şahsiyeti bir kahramanı bulamazsınız.

Ortak hikâye anlatımı oldukça doğru bir yaklaşım. Gerek Emir Abdulkadir, gerek Barbaros bizim ortak anlatımızdır. Ortak anlatımız üzerine bir dil kurabilirsek ancak bu hikâyemizi tekrar anlama imkânı buluruz. Ortak hikayeyi anlatabilmemiz için ortak dil, ortak literatür şart. Mesela Barbaros Hayreddin’i anlatan bir TRT dizisi çekilmişti daha geçen yıl. Bu film bence bir Türkiye-Cezayir ortak yapımı olmalıydı ve filmin Cezayir de geçen sahneleri Cezayir de çekilmeliydi. Bilmiyorum öyle mi yapıldı, ama yapılmadıysa bu eksik bir hikâye anlatımıdır. Emir Abdulkadir’in hayatı bir dizi olacak kadar hayat hikayesine sahiptir. En azından bir belgeseli yapılmalıydı

Bizim hala tarih ders kitaplarımızın en önemli eksikliği “sömürgecilik tarihini” okutmayışımızdır. Örneğin bizim okuduğumuz yıllarda ders kitaplarında Macellan’ın dünya gezisi anlatılırken “yerliler- vahşiler- tarafından öldürüldüğü yazılırdı. Hatta ders kitaplarında öldürenler çıplak insanlar olarak tasavvur edilirdi. Oysaki Macellan Müslümanlarla girdiği bir savaşta hayatını kaybetmiştir.

Ortak hikâye oluşturmak için sömürgecilik tarihini bilmemiz gerekli. Eğer İngilizlerin, Kenya’da Fransızların Cezayir’de Almanların Namibya, Belçikalıların Kongo’da ne yaptıklarını bilmeden ortak bir hikâye de oluşturamayız.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son ziyareti esnasında Cezayir halkı tarafından yuhalandı ve ardından kendisine yönelik bu tepkilerin Türkiye tarafından örgütlendiğini iddia etti. Fransa, kuzey ve batı Afrika’da yani kendi bölgesinde, Türkiye’yi yükselen bir tehdit olarak mı algılıyor?

Ben Fransa’nın Cezayir’de güç kaybettiği düşüncesinde değilim. Aksine Fransa, Cezayir’le birlikte Afrika politikasını yeniden revize ediyor. Türkiye’de çok hamasi duygularla anlaşılıyor. Fransa bölgeden çekiliyor. Türkiye yerini dolduruyor şeklinde. Fransa’nın geleneksel Afrika politikasına alternatif ancak Türkiye’nin politikası olduğu varsayımları yapılıyor. Fransa bence çok akıllı davranıyor ve geleneksel katı politikadan soft bir politikaya geçiyor. Ve kendine düşman olarak Türkiye’yi belirliyor, Rusya veya Çin’i değil. Çin’in Konfüçyüs Enstitüsü, televizyon kanalı temsilciliği ve muhabirleri var bildiğim kadarıyla. Türkiye’de maalesef hamaset politikadan beslenen bir zümre var. Olayları fazlası ile abartılı gösteriyorlar. Fakat 2022’de Cezayir devlet başkanının Türkiye’ye gelmesi ile ilişkilerin yeni bir ivme kazandığını söyleyebiliriz. Fakat daha başlangıç bu girişimler yarın gerçekten Fransa için kaygı verici olabilir, ama şimdi değil.

Cezayir’de faaliyet gösteren çok sayıda Türk firması olduğunu biliyoruz. Ticari faaliyetlerin yanı sıra, kültürel sahadaki işbirliğinin gelişmesi için daha fazla neler yapılması gerekir sizce?

Bu sorunuz çok önemli. Ekonomik ve diplomatik ilişkiler bir devletle uzun süreli ilişkinizi belirlemez. Asıl ilişkiyi belirleyen kültürel unsurlardır. Eğer kültürel ilişkiniz o ülkeyle güçlü ise diplomatik temsilciniz de olmazsa o ülke ile ilişkiniz kuvvetli olabilir. Ekonomik ilişkiler bir proje üzerine hareket etmedikçe yüzeysel ve geçicidir. Ancak iş yaptığınızda o ülkede olursunuz. Yanlış anlaşılmasın ekonomik ilişkiler önemsizdir demiyorum, kültürel ilişkinin daha önemli olduğunu söylüyorum. Örneğin sizin söyleminizle ortak hikâye oluşturmanın çatısını ekonomik ilişkiler oluşturur ama kültürel ilişki yapının kalbini ve dilini oluşturur.

Mesela Türkiye’de bir Cezayir diasporası yok. Cezayir diasporasının olduğu ülke Fransa. Öncelikle iki ülke arasında ilişkileri kuvvetlendirmek için Cezayir’de Türkiye’den, Türkiye’de de Cezayir’den insanların olması lazım. Turizm açısından Türkiye Cezayirliler açısından cazip bir ülke iken Cezayir bizim açımızdan çok cazip değil:

Cezayir’in güçlü bir entelektüel birikimi var. Karşılıklı olarak Cezayirli ve Türkiye’den eserlerin çevrilmesi gerekiyor. Cezayir’de Maarif okullarının hızlıca açılması lazım. Çünkü eğitim iki ülkeyi birbirine yakınlaştıran en önemli yapıdır. Mesela Sezai Karakoç’un “Ötesini söylemeyeceğim” diye bir şiiri vardır. Bu şiir Kuzey Afrika’daki Fransızlara karşı direnişe destek için yazılmıştır. Acaba bunu kaç Cezayirli ya da Tunuslu biliyor. Fakat Albert Camus’un Cezayir için söylediklerini hemen hemen çoğu Cezayirli bilir.