Hüseyin el-Abdullah: Şiir, İnsanların Sesi Olabiliyorsa Şiirdir

Söyleşiyi: Muhammed Zekeriya el-Hamad


Şükürler olsun ki Türkiye birçok şairle buluşmamıza, kültürel ve şiirsel etkinlikler yapmamıza olanak verdi. Büyük Türk üniversiteleri de dahil olmak üzere resmi ve gayri resmî kurumlardan, bu faaliyetlerin çoğunu destekleyen ve birçoğunu kucaklayan bir destek bulduk.

Şiir sözü musiki hale getirmektir. Ve bunun karşılığı, müziğin melodiyi konuşturmasıdır.

Şiirin sözlüksel kelime dağarcığıyla dolu olduğu, aşırı sembolizm serabında ve sihirli sözler bataklığında boğulduğu, halkımızın anlamadığı dil fikrini benimsemiyorum.

Öncelikle Sayın Şair Hüseyin el-Abdallah Kahramanmaraş'ta Arapça ve Türkçe olarak yayınlanan resmi bir dergi olan el-Şari dergisinin okuyucularına kendinizi tanıtmaya ne dersiniz?

Bu ağırlama için teşekkür ediyor, bu ortak dergi için size başarılar diliyorum.

     Eğer sorarsanız beni ve soyadımı
     Beni çekip çevreleyen bu buğday rengini
     Alnımda parıldayan başak tanelerini
     Dilimin üstündeki bal peteğinin tadını
     Fıratlıyım ben Fırat'a ektiği
     Başaklar annemin ve Fırat suladı beni

Ben annemin ve Fırat'ın çocuğuyum. İkisi öğretti bana şiiri, hayatı sevmeyi, iyiliği sevmeyi ve vermeyi. Suriye'nin doğusunda Fırat'ın omuzlarında uyuyakalıp uyanan, bizi arayan ve bize seslenen şehrim Deyrizor'un evladıyım. Yedi yıldan fazla bir süredir ailemle İstanbul'da yaşıyorum. Allah'a şükür beş çocuğum var: Rahma, Abdullah, Bilal, Rahik ve Hamza. 26 yılı aşkın bir süredir petrol sektöründeyim, metal korozyon mühendisliği ve kimyasal işleme konusunda uzmanım. Orta Doğu, Avrupa, Afrika ve Asya'da birçok uluslararası şirketle birden fazla ülkede çalıştım ve birçok ülkeyi gezdim.

Şiir ve sanat yol arkadaşınız, ömür kitabınızın iki sayfası, yazmaya ne zaman başladınız, sizi şiire ve yazmaya iten unsurlar nelerdir?

Şiir bir sanatlardan bir sanattır ve müziğin eşidir. Her zaman şiiri şu sözümle tanıttım: Şiir sözü musiki hale getirmektir. Ve bunun karşılığı, müziğin melodiyi konuşturmasıdır. Büyüdüğüm evde birden fazla enstrüman, en küçüğü olduğum kardeşlerimin içinde birden fazla müzik aleti çalan vardı. Birçok sanat, edebiyat ve şiir ehli de evimizde buluşuyordu. Daha sonra rahmetli annemin torunlarına şarkı söylediğini gördüm ve anladım ki ben küçükken tıpkı bu Fırat'ın dalları gibi beni sulamış. Allah rahmet eylesin kendisi halk şiirini tüm renkleriyle ezbere bilirdi. Daha sonra yaşadığımız o sıcak evler, sevgiyle ve güneşin ışığıyla aydınlanan mahalleler, rahmetli babamın alnını koyduğu seccade, ezanın terennümüyle ruhu gözün görmediği yere götüren camiler; tüm bunlar ruhun bereketli bir toprağın ruhunu oluşturmuş olmalı. İlkokula başladığımda Arap diline olan sevgimin, Kuran'a ve ardından şiire olan bağlılığımın artması şaşırtıcı değil.

Çıkış noktam verdikleri ilimle ve destekleriyle Arapçaya olan aşkımı körükleyen hocalarımdan çok büyük bir ilgi görmem oldu. Bu durum ilkokul dördüncü sınıfa giderken yaşadığım şehirde birinci gelmemi ve hitabette, fesahatte (dilin akıcı, doğru ve güzel konuşulması) ve şiirde öncü lakabını almam başarısıyla meyvesini verdi. O vakit ülke çapında yarışmaya katılmak için Şam'a gidemedim. Bu, öğretmen olmadan içgüdüsel bir şekilde melodiyi kovalayan küçük bir müzisyen olarak akordeon çalma hobimle aynı zamanlara denk geldi ve bu, lisedeyken akordeon çalarken ilk kez müziğe şiir yazana kadar devam etti. Bunun Cenâb-ı Hakk'a hitaben bir zikir olduğunu hatırlıyorum ve o sırada kendisinden ilim aldığım şeyhlerden biri -Allah onu korusun- yazdığım beyitlere ekleme yaparak beni cesaretlendirdi. Ancak birden fazla enstrüman çalmayı öğrendikten sonra müzik aleti çalmayı bıraktım daha sonra ise şiiri bıraktım ve işim gereği sadece seyahatlere yöneldim. Sonra ruhu sıkıştıran -hala sıkıştıran- zulüm ve göç yılları geldi ve ondan harf suretinde acılar damladı.

Mensup olduğunuz şiir ekolü nedir, yazınızın öne çıkan özelliği nedir?

Şiir ekollerinin birden fazla sınıflandırması olabilir ancak burada bana dikey şiir (ölçülü şiir), serbest şiir ve düz yazı şiirini sorduğunuzu varsayıyorum. Gerçek şu ki, Araplar şiiri -bir terim olarak- kullanıldığında biliyorlar ve bu, Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de şiir, şair ve şairlerden bahsetmişken ne kastedildiğini bilmelerinden de anlaşılmaktadır. Söylemek istediğim şey son zamanlarda dikey şiir olarak adlandırılan şey şiirin kendisi olduğudur. Dikey olarak tanımlamaya gerek yoktur.

Serbest şiirin ortaya çıkmasında ise bir sakınca yoktur, güzel bir renktir çünkü dikey şiirin aslına odaklanır ve musikisini korur. Bugün yazdıklarımın çoğunu aruz vezinlerine göre mırıldanırken daha sonra bazen serbest şiire göre mırıldanırken buluyorum. Düz yazı şiiri olarak adlandırılan şeyin ise adlandırması yanlıştır. Arap şiirini yıkmak için -başarılı olmayacak- bir çabadır. Bu konu hakkında daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim çünkü açıklaması uzun sürer.

Yazdıklarımın öne çıkan özelliği ise sanıyorum ki şiir ve eleştiri ile ilgilenen kimselerden güvendiğim bazı kişilerin de bana söylediği gibi yazarken beni ele geçirdiğini fark ettiğim ve beni anlatan duygusal üsluptur.

Bu vesileyle şunu söylüyorum: Şiirin sözlüksel kelime dağarcığıyla dolu olduğu, aşırı sembolizm serabında ve sihirli sözler bataklığında boğulduğu, halkımızın anlamadığı dil fikrini benimsemiyorum. Ki hemen hemen her aklı başında insan anlar ki şiiri yazan kişi manasını kavrayamamıştır ki esasen bir mana da barındırmaz.

Etkilendiğinizi düşündüğünüz şairler kimlerdir, etkinin boyutu nedir ve edebi üretiminizin neresinde bunu fark ediyorsunuz?

Her zaman derim: Şiir kendin olmandır. Evet, şiir yazdığında kendin olmandır ve insanların seni harflerinin pencerelerinden görmesidir. "Sen" dediğimde, "sen" duygusal, insani, bilişsel ve entelektüel kişinin heybesindekiler anlamına gelmektedir. Bu heybe bildiğimiz ve bilmediğimiz şeylerle dolabilir. Şiir şairin heybesini besleyen tek kol değildir hatta onu bu kolların en önemlisi olarak da görmüyorum. Bütün bir kitabı okuyup kendinizi iyileştirebilirsiniz, bir satır okur ya da bir söz duyar yahut bir durum yaşarsınız ve bu sizde hayal edilemez bir etki bırakabilir.

Belli bir şairden etkilendiğimi düşünmüyorum, ancak okuduğum tüm iyi şiirlerin bahsettiğim bu heybede doğal bir etkisi olmalı. Bugün çağdaşların şiirlerini okumaya eski şiiri okumaktan daha çok meyilliyim, her çağın kendi insanları ve her çağın kendi dili vardır. Olur da bugün ezilmiş ve bunalmış güzel bir Yemenli çocuğun yazdığı bir şiir, bütün Arap muallaka şiirlerinin bende bırakmadığı etkiyi bırakır. Ben burada etki hakkında konuşuyorum ve bu çocuğun eski büyük şairlerimizin üzerindeki üstünlüğünden bahsetmiyorum. Bugün şiirde iyi olan (tekrar ediyorum: şiirde iyi olan) duygu, vicdan ve güzellikle yazan herkes Hüseyin el-Abdullah'ta iz bırakır.

Türkiye'de yıllarca yaşadınız, bunu Hüseyin el-Abdullah'ın şiirinde nerede bulabiliriz?

Arap ülkelerinin, yolculuğun ve dışarıda ikamet etmenin sözü geçmişken, gerçek şu ki BAE'de dört yıl, Libya'da üç yıl, Yemen'de dört yıl ve Ürdün'de iki buçuk yıl yaşadım.

Bugüne kadar yedi yıldan fazla bir süredir Türkiye'de yaşamama gelince, bu ruhumdan harfleri öğüten büyük değirmenlerdir, çünkü sevgili Suriye'mizi – harap olmuş vatanımızı – ziyaret etmekten yoksunuz, önceki tüm seyahatlerimde bir ya da birden fazla ay evden uzakta kalmadım. Şükürler olsun ki Türkiye birçok şairle buluşmamıza, kültürel ve şiirsel etkinlikler yapmamıza olanak verdi. Büyük Türk üniversiteleri de dahil olmak üzere resmi ve gayri resmî kurumlardan, bu faaliyetlerin çoğunu destekleyen ve birçoğunu kucaklayan iyi ve teşekkürü hak eden bir destek bulduk.

Şair Hüseyin el-Abdullah Arap edebiyatı harici diğer edebiyatları, özellikle de Türk edebiyatını ne kadar okur ve içinde olduğu bu kültürü ne derece benimser ve yakın bulur?

Arapçaya çevrilenlerin bir kısmını okumuş olmama rağmen yazılarımı etkileyecek kadar Türk edebiyatı okuduğumu iddia etmiyorum. Türkçeye hâkim olur ve anadilinde Türk şiiri okursam durumun değişeceğini düşünüyorum. Bu durum, onunla uyum içinde olmamı ve derinliklerine dalıp ondan etkilenmemi sağlar. Pek çok Türk şairle görüştüğüm oldu ve işe bakın ki içlerinden birisi şiir festivallerinden birinde ne dediğini anlamama rağmen beni ağlattı. İşte bu şiirin sırrı, musikisinin eseri, sözün samimi bir ruhtan çıkmasının eseridir. Şair Necip Fazıl'ın torunuyla da bir görüşme yaptım ve Necip Fazıl'ın şahsi müzesini ve yayın evinin eserlerini aynı yerde gördüğüm özel bir ziyaret gerçekleştirdim. Daha sonra şarkı olarak söylenen bazı geleneksel Türk şiirlerini, aruz veznine çevirdikten sonra aynı orijinal melodisiyle seslendirilmesi amacıyla Arapça bir şiir halinde yeniden şekillendirme tecrübem oldu. Suriyeli sanatçılardan biri ve bizimle çeviride çalışan biriyle çalışmayı tamamladım ancak bazı durumlardan dolayı bu projeye devam etmedik.

Suriye Devrimi çoğu şairin hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. Sizin yazılarınızda ne kadar yer kaplamaktadır?

Burada Mahmud Derviş'e atfedilen bir söz söylemek istiyorum: "Dün hürriyetin yokluğunu hissediyorduk bugün sevginin. Yarından korkuyorum çünkü insanlığı kaybedebiliriz.". Ben de görüyorum ki hürriyetten mahrum kaldıktan sonra bugün sevgiyi kaybettik. İnsanlığı kaybetmemizden korkuyorum, sonra dinimizi ve yönümüzü kaybedeceğimize dair korkum artıyor ve Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)'in üzerinde olduğu o temiz yolu terk etmemizden korkuyorum.

Yıkılan büyük Suriye'nin ve katledilen, yerinden edilen, en iyi beyinleri kaçırılan büyük halkının şiirden çok düşünceye ihtiyaçları var efendim. Nice şairler şiir ve sloganlar üretmekte iyi olabilirler fakat bu üretilenler ya düşünceden yoksundur ya da yozlaşan ve yozlaştırılmış şeylerle doludur. Bunu düşünürlerden biri olduğumu iddia ederek söylemiyorum ama bugün büyük bir tehlikeyle hatta birçok tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzun farkında olan bilge ve düşünce insanlarına -şairlere ve diğerlerine -ihtiyacımız olduğunu belirtmek için söylüyorum. Bunu kabul ediyorlar ve son on yılda yaşadıklarımıza dayanan bilgelik ve sistem ile yüzleşmeye çalışıyorlar ve buradan çıkarılacak birçok ders var. Bugün içinde yaşadığımız, gruplaşma, savaş hali ve düşmanlıklardan mustarip olmamız, cehaletin yayılması, fırsatçıların, işe yaramaz adamların sesinin yükselmesi ve sahneye çıkması bir kurtuluş yolu olamaz. Bunun hakkında konuşmak için sayfalara ihtiyaç var ve bu diyalog çerçevesinde bunu özetleyemem. Burada ruhumdan bu soluğu vermekle yetineceğim. "Caninin Vasiyeti" başlığıyla:

Döktüm kanımı ben katiliyim kendimin
Ağlama, getir kılıcı getir
Ve etrafım, kim varsa çevremde aç hepsi
Bırak doyurayım aç kimseleri ömrümle
Zamanın azı dişleri yediler bütünümü
Bıraktılar benden kırıntıları
Şiirimden başka bir şey yok elimde
Ve bir şey yok dileklerimden başka cebimde