Hayata gözlerini yummayan şehir: Musul
Suheyb el-Felahi


Musul, Osmanlı’nın önemli eyaletlerindendi. Öyle ki Musul’da konuşulan Maslavi lehçesi büyük oranda Türkçe ile şekillenmiştir

Türkler Musul’u yeniden isteyince, İngiltere şehrin kaderini belirlemek için referandum sözü vermişti

Musul gibi değerli bir şehir, hiçbir makaleye sığmaz. Aslında küçük bir yüzölçümüne sahip Musul, sahip olduğu tarih, derinlik, uygarlık, mimari yapılar, halk ve verdiği mücadeleler açısından oldukça değerli bir şehir.

Bu şehri yazmak isteyenler nereden başlayacaklarını, onu nasıl anlatacaklarını bilemez. Meşhur liderleri Nureddin Zengi ya da İmadeddin Zengi’den mi başlasalar veyahut Celili’nin siyasi sahneye çıkışını mı anlatsalar? Sanatçı İshak el-Musuli’den mi yoksa şair Ziryab’dan mı mırıldansalar? Molla Osman el-Musuli’nin musikisinden mi söz etseler yoksa el-Esmai’nin belagatlı şiirlerini mi dile getirseler?  Bilemezler.

Musul hakkında yazmak isteyen, şehrin modern tarihinden sahnelere de başvurabilir. Örneğin komutan Mahmud Şit Hattab’ı anlatabilir; ya da mimar Zaha Hadid’in uluslararası düzeydeki mimari tasarımları karşısında hayretler içinde kaldığını söyleyebilir. Yahut tarihçi İmadüddin Halil ile tarihin derinliklerine dalabilir. Bu liste bitecek gibi değil. Musullular şehirlerinin örnek şahsiyetlerinden bahsetmeye, onları yazmaya devam ediyor.

Musul, el-Hadba, el-Feyha ve Um er-Rabiayn: başkent Bağdat'ın ardından nüfus ve yüzölçümü bakımından en büyük ikinci şehre dair isimler. Um er-Rabiayn hem ilkbahar hem de sonbahardaki ılıman ve harikulade havasıyla meşhurdu. Aynı zamanda hem Irak hem de yurtdışından turistlerin uğrak yeriydi.

Başkente 400 kilometre uzaklıkta olsa da Bağdat soylularının burada yaşadığı bilinir. Kuzey Irak ihtişamını içinde barındırırken aynı zamanda Irak medeniyetini gözler önüne serer bu şehir. Nitekim İmad Abdusselam, “dağ ile ova arasında sabit bir temas ve etkileşim noktası” tabirini kullanıyor. Ova Bağdat’a kadar uzanırken dağ ise Erbil ve Duhok ile bağlantılı.

Bir geçmişe, bir de günümüze değinmeye çalışacak, Musul’u Musul yapan özellikler üzerine duracağız.

Şehrin can damarı, Dicle

Dicle Nehri, Musul’u iki yakaya ayırıyor:

Sağ yaka: Kadim ve asıl Musul’u temsil eden bu yakada devlet resmi birimleri bulunuyor. Şehir nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ının burada yaşadığı, bazı mahallelerine kadim Musul dendiği biliniyor.

Sol yaka: Yüzölçümü bakımından daha büyük olan bu yakada şehir nüfusunun yüzde 60’ı yaşıyor.

Musul lehçesi

Musul’un Türkiye’ye yakınlığı, hem de uzun yıllar Osmanlı egemenliği altında bulunması ve bu sıradaki ticari etkinlikler dolayısıyla burada Türkçeden bir ölçüde etkilendiği anlaşılan Maslavi lehçesi konuşuluyor. Örneğin “ت” harfi yerine “ي” harfinin veyahut “ر” harfi yerine “غ” harfinin kullanıldığını gördüğümüzde bunun Maslavi lehçesi olduğunu anlayabiliyoruz.

Musul ve Osmanlı İmparatorluğu

Buradaki Osmanlı egemenliği sırasında Musul şehri, imparatorluğun önemli eyaletlerinden biriydi. 1534’te Kanuni Sultan Süleyman’ın bölgeye düzenlediği sefer ile birlikte Musul, tarihin birçok aşamasında siyasi açıdan bağlantısı bulunduğu Bağdat ile birlikte Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Osmanlı Devleti, eyaletlerini yönetmeleri için şehrin ileri gelenlerini atama niyetindeydi.

Musul, Osmanlı Devleti’nin Safevi Devleti’ne karşı en önemli cephelerinden birini temsil ediyordu. Osmanlı ordusu, 1733’te şehri Safevi kontrolünden kurtarmayı başarmıştı. Osmanlı ordusu 1917’de burayı terk edene dek burada İngiltere ve Fransa gibi bölge güçleriyle mücadele edilmiş, ardından 1926’da Türkiye ise Ankara Antlaşması ile birlikte bu şehirden vazgeçmek zorunda kalmıştı.

Ancak Türklerin Musul’u yeniden istemeleri üzerine İngiltere ise şehrin kaderini belirleme yönünde referandum düzenleme sözü verdi. Ancak bu sözü yerine getirmedi. Milletler Cemiyeti'nde bu yönde atılan çeşitli adımların ardından Türk ve İngiliz tarafları 1926’da Ankara Antlaşması’na vardı. Anlaşmada Ankara'nın gelecek 25 yıl boyunca Musul'un petrol gelirlerinden pay alması karşılığında Musul, Kerkük ve Süleymaniye’den vazgeçmesi öngörüldü.

Dokuz asırlık bir aşk hikayesi, Kambur (Hadba) Minaresi

Musul şehrinin Haziran 2014'te DEAŞ’ın kontrolü altına girmesi ve dokuz ay süren kurtuluş savaşları neticesinde şehirdeki tarihi yapılardan birçoğu zarar gördü. Bunlardan en önemlisi ise 21 Haziran 2017'de patlatılan Kambur (Hadba) Minaresi idi.

Hadba Minaresi, şehrin sağ yakasında bulunan ve Emevi Camii’nin ardından şehirdeki ikinci en büyük cami sayılan Musul Ulu Cami (El-Nuri Camii) içerisinde yer alıyor. 12. yüzyılda inşa edildiği bilinen Hadba Minaresi’nin en az 9 bin yıllık olduğu biliniyor. Eğik görünümlü minare, eskiden Irak'ın en yüksek minaresi sayılmaktaydı. 10 bin dinarlık Irak paraları üzerinde minarenin resmi yer alıyordu.

Tahminen 1170 yılında hükümdar Nureddin Zengi tarafından yaptırılan minare, 65 metre yüksekliğinde, 17 metre genişliğindeydi. Dünyanın dört bir yanında yer alan en az 17 adet eğik kuleden biridir.

Yavaş toparlanma

Musul şehrinin kurtarılması üzerinden yaklaşık 4 buçuk yıl geçmiş olsa da şehir hala tam toparlanabilmiş değil. Öyle ki, burada hayatın birçok alanının durduğu söylenebilir. Savaşın etkileri sürerken halk ise bu duruma alışmış halde. Irak hükümetleri şehri önemsemezken yerel yönetimler de şehri eski haline geri getiremiyor. Çoğu insan, bölgelerinin ve evlerinin tamamıyla tahrip olması dolayısıyla şehre geri dönemiyor.

Gönüllülük en iyi çözüm

Musul halkı, insanların hayatında hakikaten de ciddi farklar yaratmak için bireysel ve kurumsal düzeyde gönüllü kampanyalar başlattı. 2018 yılından bu yana gönüllü ekipler, şehir sakinlerinin sıkıntılarını gidermek için çalışıyor. Savaşın ardında bıraktığı enkazın kaldırılması yönündeki kampanyalar, yaklaşık 21 bin metreküp enkazın temizlenmesini sağladı. Böylece yaklaşık bin aile bölgelerine geri döndü.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) “Musul Ruhunu Diriltme” adlı girişimi kapsamında Ulu Camii ve Hadba Minaresi’ni kapsayan külliyesinin yeniden inşasına başlandı.

Bu yöndeki toplumsal dayanışmada sosyal medya da büyük bir rol oynadı. Musul'dan 200'e yakın genç, devletten veya resmi bir otoriteden herhangi bir yardım olmaksızın tamamen kendi çabalarıyla ve insanların bağışlarıyla Nineveh First (Önce Ninova) projesini başlattı. 

Gençlerin gönüllü çalışmalar yürüttüğü proje kapsamındaki “Rızık Kapısı” adlı girişim ile gençlerin eğitimi, verilecek küçük işletmeler ile bu gençlere iş imkânı sağlanması amaçlandı. Bu kapsamda Musul'da gençlere yönelik 75 farklı ticari proje yürütüldü.

Bu yöndeki tüm gönüllü çabalara rağmen Musul sakinlerinin evleri hala yıkık halde. Devlet tazminat sağlayamazken mülk sahiplerinin ise durumu iyileştirecek maddiyatı bulunmuyor.

Fakat en nihayetinde bitmeyen bir hikayedir, sıkıntıların umutlar ile harman olduğu, çatışmalar ile hayatın iç içe geçtiği bir vatandır Musul.