GLOBAL ŞİRKETLER VE TARIM-SANAYİ-PİYASA VERİMSİZİĞİ
TAHA ÖZEL


Küresel emperyal sistemin bir uzantısı olarak birçok şirket global tedarik zincirleri ve çok büyük ölçekteki ekonomileriyle yerli firmaları piyasadan yok ediyorlar

Global şirketleri olmayan ülkeler her geçen gün fakirleşiyor ve her an zengin ve güçlü ülkelerin emperyal tehdidi altında yaşıyorlar

Renkli bir ambalaj, vurucu bir reklam sloganı, harika bir internet sitesi maalesef şirketlerimizi global marka yapmaz.

2021 yılında tüm dünya ülkelerinin gelirleri toplamı yaklaşık 95 trilyon ABD dolarıdır (Gayrı Safi Yurt içi Hasıla). Forbes dergisinin aynı yılda yaptığı araştırmaya göre dünyanın en büyük 2000 şirketinin toplam geliri ise yaklaşık 40 trilyon ABD dolarıdır. Yani sadece 2000 şirketin gelirleri tüm dünya gelirinin %42’sine eşittir. Peki, bu durum sade Türk vatandaşını ne kadar ilgilendirmekte ve ne kadar etkilemektedir?   

Günlük ortalama 3 saat boyunca elimizden düşürmediğimiz cep telefonumuz Apple, Samsung, Huawei ya da Xiaomi. Hattı Vodafone. Evimizde günde 4 saatten fazla izlediğimiz televizyonumuz Sony, LG, Samsung ya da Sharp. Ofis ve ev bilgisayarlarımız Lenovo, HP, Asus ya da Dell, çipi Intel, ekran kartı Nvidia, yazılımı Microsoft, Oracle ya da SAP. İzlediğimiz videolar Youtube, Netflix, Facebook ya da Walt Disney’de. Kullandığımız beyaz eşyalar Bosch, Siemens ya da Philips.

Arabamız Toyota, Volkswagen, BMW, Mercedes, Ford, Nissan, Renault, Volvo, Kia ya da Hyundai. Motosikletimiz varsa Honda, Mazda, Suzuki ya da Harley. Benzin ve mazotu Shell, BP, Total ya da Lukoil’den alıyoruz. Arabamızın lastiği Bridgestone, Michelin ya da Good Year. McDonalds, KFC ya da Burger King’de yemek yiyoruz. Coca-Cola, Pepsi ya da Starbucks içiyoruz. İçtiğimiz diğer ürünler sigara; British American Tobacco ya da Philip Morris, ve arkasından ilaçlar Bayer, Novartis, Pfizer, Merck, Roche ya da Astra Zeneca.

Alışveriş için Carrefour, Migros ya da Metro’ya gidiyoruz. Alışverişimiz online ise Amazon, Alibaba (Trendyol) ya da Ebay (Hepsiburada) adreslerinden oluyor. Alışveriş yapabilmemizi sağlayan kredi kartları Visa, Mastercard ya da Sodexo. Giysilerimizi Nike, Adidas, Zara ya da H&M’den alıyoruz. Paramız HSBC, ING ya da Citibank’ta. Tahıl olan yiyeceklerimiz Glencore, Bunge, Louis Dreyfus, Cargill ya da Olam firmalarının COSCO, Maersk, MSC, CMA CGM firmalarının gemileri ile getirmesi ile önce limanlarımıza, sonra sofralarımıza geliyor. Paketli ürünlerimiz ise Danone, Nestle, Kraft ya da Mondelez.

DHL ve Fedex tüm kargolarımızı ayağımıza kadar getiriyor. Temizlik ve kişisel bakım ürünlerimiz Unilever, Johnson & Johnson, PG, Henkel, Loreal, Colgate. Sigortamızı AXA, Aviva ya Mapfre yapıyor. Bindiğimiz uçaklar Boeing ya da Airbus. Binalarımızı Caterpillar, Komatsu, Linde iş makinaları ve Schneider, Philips, ABB ekipmaları ile inşâ ediyoruz.     

Biz her an farkında olmasak da ülkemiz ve şahsımız yukarıda bahsettiğim, sektöründe öncü global firmalar tarafından sarılmış durumda. Bu firmalar dünyada kurdukları global tedarik zincirleri ile çok büyük ölçek ekonomilerinden faydalanarak, yukarıda bahsetmediğim yerel firmalar ile rekabet etmekte ve orta-uzun vadede yerel firmaları piyasadan yok etmektedirler. Yukarıda bahsettiğim firmalar son tüketiciler tarafından bilinen markalar. Çoğumuzun ismini bile duymadığımız 2000 kadar global şirket endüstriyel üretim yaparak dünya gelirinin yarısına hükmederken, diğer yarısını da peşinden sürüklüyor ve yıllar içerisinde saf dışı bırakıyor.

Kalite-fiyat açısından diğer yerli ve yabancı firmalara fark atan global şirketlerden alışveriş yapılması kesinlikle eleştirilecek bir durum değil. Her makul birey ya da şirket gibi bu firmaları tercih etmek son derece doğal ve olması gereken. Üzücü olan yukarıda yüzden fazla örneğini verdiğim global şirket ile rekabet edemeyen verimsiz ve plansız Türk şirketlerinin orta ve uzun vadede batmasının kaçınılmaz olması. TÜİK verilerinin bulabildiğim en günceline göre 2018 yılında Türkiye’deki şirket sayısı 3,3 milyon. Yani yaklaşık 82 milyon nüfusa sahip Türkiye’de 25 kişiye bir adet şirket düşüyor. İnşaat şirketlerinde ise durum inanılmaz, bir milyona yakın inşaat şirketi var.

Ülkemizde ve diğer gelişemeyen ülkelerde Tarım-Sanayi-Piyasa alanlarının her birinde büyük bir plansızlık ve verimsizlik mevcut. Biz bireyler olarak her gün tarlamıza, işimize, ofisimize, fabrikamıza, dükkanımıza gidiyoruz ancak verimsizlikler denizinde yüzen balıklar gibi içinde olduğumuz denizin farkında değiliz maalesef. Bireysel olarak ailemizi geçindirebiliyoruz, 25 yılda bir ev, 10 yılda bir araba alabiliyoruz, ancak gelişmesi için çalıştığımız şirketlerimiz her yeni jenerasyonda hızlı bir şekilde azalıyor.

Tarım alanında çiftçi başına düşen tarım arazisi gelişmiş ülkelerin onda biri bile değil. Bu durumda yapılan tarımda elde edilen ürünlerin maliyetleri çok yüksek olmaktadır. 10 dönüme ekim yapan Türk bir çiftçi ile 2000 dönüme ekim yapan Kanadalı, Amerikalı, Avustralyalı çiftçinin kilogram başına ürün maliyetleri çok farklı olmaktadır. 10 dönüm için tohum, fide, gübre, ilaç, teknoloji, makine maliyetlerinin son üründeki kilogram başı maliyeti, 2000 dönüme ekim yapan rakip ülke maliyetlerine göre çok yüksek olmaktadır. Buğdayı Türk çiftçisi tonunu $400’a mal ederken, işçiliğin çok pahalı olduğu rakip ülkelerde $330’a mal edilebilmektedir. Ölçek ekonomisi ve istikrar bu durumu mümkün kılmaktadır.

Tarımdaki verimsizlik daha vahim bir şekilde Türk sanayisinde de görülmektedir. Kişisel tecrübemin olduğu pirinç fabrikalarının ülkemizdeki toplam kapasitesi yılda yaklaşık 5 milyon ton’dur. Ancak ülkemizde tüketilen pirinç 1 milyon tonun biraz üzerindedir. Bu hesaba göre ülkemizdeki toplam 50 pirinç fabrikasından 40 tanesi boşuna yapılmıştır. Fabrikalarımızdaki yurt dışından ithal edilen makinaların %80’i tamamen israftır. Bu israf verimsizlik buz dağının görülen kısmıdır. Görülmeyen büyük kısım ise, %20 kapasite ile çalışan fabrikalarda üretilen pirinç ve benzeri tarım ürünlerinin değişken maliyetlerinin 5 katından fazla olması sebebiyle artan son ürün fiyatlarıdır. Siz bir fabrikayı en az %90 kapasiteyle çalıştıramazsanız o işte başarılı olma şansınız, rekabette öne geçme şansınız yoktur. Bu durum fiyat artışlarından dolayı enflasyona, faize ve makroekonomik değerlerin hepsinin bozulmasına sebep olmaktadır. Ülkemizde pirinç sektöründen verdiğim örneği tekstil, gübre, çimento, demir-çelik ve diğer tüm sektörlerde çok zorlanmadan gözlemleyebilirsiniz. Sektöründe lider firmaların sahipleri ile yaptığım görüşmelerde şu ana kadar hiçbiri karşıt yönde fikir beyan etmedikleri gibi, az bile söylüyorsun demektedirler!

Tarım ve sanayideki mevcut durumun daha da vahimi maalesef ülke piyasalarımızda ve şirketlerimizde görmekteyiz. Her sektörde ve alt sektörlerinde on binlerce firma kurmaktayız. Bir yıl bir sektörde talep artışı olunca tüm sermayesi ile şirketlerimiz (hatta yüksek miktarda krediler çekerek) artış olan sektörde şirketler açmakta ve kâr marjını düşürmektedir. Tarla ve sanayide verimsizliğini gösterdiğimiz pirinç örneğinden gidecek olursak, ülkemizde maalesef 100’den fazla pirinç satan ayrı marka mevcuttur. Gıda şirketlerinin sayısı belki milyon’a yakın bile olabilir. Tarlamızda ve fabrikamızda inanılmaz verimsizliklerle ürettiğimiz ürünlerimizi piyasada aynı konuda birbirinden hiçbir farkı olmayan firmalarımız sadece fiyat rekabeti ile her sene birbirlerini batırarak sürdürmeye çalışmaktadır. Kendi aralarında bu şartlarda rekabet eden firmalarımız aynı zamanda çok güçlü global şirketler ile de aynı ürün gamında rekabet etmektedir. Global firmalar piyasadaki her sektörde global ölçek ekonomisinden, marka bilinirliğinden ve burada saymadığım çok daha fazla rekabette kendisini öne çıkaran etmenden aldığı güç ile yerel firmaları rekabette silmekte ve yıllar içerisinde pazardan atmaktadırlar.

2020 yılında 121 Amerikan şirketi ABD gelirinin %45’ini, 124 Çin şirketi ülke gelirinin %56’sını, 53 Japon şirketi ülke gelirinin %61’ini, 31 Fransız şirketi ülke gelirinin %65’ini, sırasıyla 12 Hollanda ve 14 İsviçre şirketi ülke gelirlerinin %100’ünden fazlasını kendi ülkelerine kazandırmıştır. Global şirketleri ile son dört yüz yıldır zenginleşen ülkeler ekonomi politik olarak güçlenmekte ve ticari gelirleri ile kurdukları askeri güçleri ile dünya siyasetine de hâkim olmaktadırlar. Global şirketleri olmayan ülkeler ise her geçen gün fakirleşmekte ve her an zengin ve güçlü ülkelerin tehdidi altında mevcudiyetlerini nafile bir şekilde korumaya çalışmaktadır. 15. yüzyıldan itibaren kendi Doğu Hindistan Şirketlerini kuran ülkelerin dünya ekonomi-politiğine hâkim oluş serüvenlerini yazmış olduğum “İngiliz Doğu Hindistan Şirketi” kitabı ile okurlara anlatmaya çalıştım.  

Peki, Tarım-Sanayi-Piyasa verimsizliğini nasıl ortadan kaldırırız? Milyonlarca Kobi şirketimizi önümüzdeki on yılda birleştirip nasıl kendi global şirketlerimizi kurarız? Bu imkânsız mı? Cevap Çin, Kore, Tayvan, İsveç, Norveç, Danimarka, Polonya ve diğer başarılı ülkeler. Bu ülkeler liyakatli ve ülkesini gerçekten seven, yolsuzluk yapmayan, milliyetçi politikacı ve yöneticileri ile diğer başarılı ülkelerin iki yüzyılda yakaladığı sanayi seviyesine 20-30 yılda gelebilmişlerdir. Yani cevap evet biz de yapabiliriz, isteyen her ülke başarabilir, ancak başarının birçok konuda aynı zamanda doğru uygulamalarla geldiğini unutmamalıyız.

Eğitimde fırsat eşitliği ve sanayi ile uyum, hukukun üstünlüğü, patent sisteminin bilim insanlarını destekleyecek şekilde yeniden kurgulanması, ülke yöneticilerinin liyakatli olup yolsuzluk yapmaması ve bunun denetimi, altyapı çalışmalarının sanayi için tamamlanmış ve verimli olması gibi temel konular ülkemizden global şirketlerin çıkması için başlangıç seviyesinde olması gereken önceliklerdir. Temel konularla birlikte devlet-özel sektör iş birliği aşağıda ayrıntılarını vereceğim şekilde olmalıdır. Temel konularda ilerleme kaydedildiği takdirde günümüzün ve yarınımızın rekabet alanı olan Makine Öğrenmesi, Deep Learning, Internet Of Things, Bulut Teknolojileri, Robot Teknolojileri, Tarımda Makineleşme, Blockchain, 5G, Yenilenebilir Enerji gibi alanlarda firmalarımızın kendi sektörlerinde bu araçları kullanarak ilerleme kaydetmesi beklenebilir. Bu temel konulara ek olarak, Tarım-Sanayi-Piyasa verimsizliğini aşamayan ülkelerin şirketlerinden bu tür teknolojik konularda bir atılım beklenilmesi, amatör ligde oynayan bir takımın Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olmasını beklemeye benzemektedir. Temel konularda istikrarı yakalamış ve Tarım-Sanayi-Piyasa ölçek ekonomisini yakalayan ülkelerin uluslararası şirketlerinden unicorn-decacorn-hectacorn şirketler çıkması beklenen bir sonuç iken, bu konularda başarılı olmayan ülkelerden çıkması ise sadece istisnadır.

Ülkemizden neden markalar çıkmıyor? Tarlada 1 lira olan limon neden markette 10 lira, aracılar çok kazanıyor! Bu gibi sözleri günümüzde sık sık duymaktayız. Bu soruların cevabı yukarıda bahsettiğim gibi Tarım-Sanayi-Piyasa verimsizliklerinden kaynaklanmaktadır. Güzel bir reklam kampanyası ve dekolteli bir reklam yüzü, renkli bir ambalaj, vurucu bir reklam sloganı, harika bir internet sitesi maalesef şirketlerimizi global marka yapmaz. Global şirketlere sahip olmamız için ölçek ekonomisi ile rakip global şirketlerle rekabet edebilen, kendi ülkesinin rekabette doğal olarak öne çıktığı, diğer ülkelerin sahip olamayacağı veya yüksek maliyetlerle sahip olabileceği “Küresel Rekabetçi Üstünlük”e sahip bir Sanayi Stratejisi’ne sahip olmamız gerekmektedir. Karadeniz ve Akdeniz’e komşu, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan ülkemizin lojistik sektöründe Avrupa’nın ücra köşesindeki Danimarka ile rekabet edebilmesi gerekmektedir. Ülkemizde yüzbinlerce lojistik firması mevcuttur. Ancak hepsinin toplam geliri, nüfusu 6 milyon olmayan Danimarka’nın MAERSK firmasının tek başına gelirinin yüzde 3’ü bile etmemektedir. Bu şekilde yüzlerce örnek sıralanabilir. Tarım, lojistik, turizm, sağlık gibi konular ülkemizde diğer ülkelerden bizi öne çıkaran Rekabetçi Üstünlük kurabileceğimiz sektörler olabilir.

Gelişmek isteyen her ülke temel konular ile birlikte Tarım-Sanayi-Piyasa alanlarındaki mevcut durumun analizini yapmalı, daha sonra Rekabetçi Üstünlük’te hangi alana yatırım yapılması gerektiği, hangi katma değerli sektörlere yönelinmeli ve hangi sektörlere daha fazla yatırım yapılmaması gerektiğini belirlemelidir. Her bir sektör ve alt sektörde tüm fabrikaların üretim kapasitesi, ülke iç tüketimi, ithalat/ihracat dengesi belirlenmelidir. Her sektörde yatırım yapmak ve devlet tarafından teşvik vermek aslında hiçbir sektörde yatırım yapmamak ve teşvik vermemektir, ülkemizdeki durum maalesef budur. Aşağıda dünyadaki gelişmiş ülkelerin tecrübelerinden süzerek hazırlamakta olduğum yeni kitabımda sıraladığım konular global şirketlere giden yolda öncü adımlar olabilir:

-Ülkedeki her bir sektördeki tüm fabrikaların ve tarım arazilerinin üretim kapasitelerini tespit etme, her bir ürün için üretim kapasitesi, mevcut üretim, tüketim, teknolojik yeterlilik ve verimlilik değerlerinin belirlenmesi.
-Üretim kapasitesinin kullanılmadığı sektörlere yeni yatırımların ve makine ithalatının yeni fabrika kurulumlarında yasaklanması. Atıl kapasite oluşturan makine teçhizatının bir başka ülkeye satışı.
-Aynı sektörde faaliyet gösteren şirketlerin “Ortak Satın Alma Sistemi” ile aynı spesifikasyonlardaki ham madde ihtiyaçlarını, en az 1 yıl öncesinden toptan bir şekilde dünyadaki en ucuz ve kaliteli noktadan, yüksek alım miktarı ile birim maliyeti düşürerek tedarik ederek şirketlerin ölçek ekonomisinden yararlanması
-Sektördeki yerli firmaların ortak ARGE çalışmaları ile bu yüksek maliyetli projeleri birlikte yürütme ve ülke üretim teknolojisini yükseltmeleri
-Finansman taleplerinin birleştirilerek tek bir talep olarak bankalar ile müzakere
-Aynı sektördeki firmaların çalışanlarına ortak eğitim verilerek bu maliyetlerin ölçeklendirilmesi. Nitelikli iş gücü tedariki için eğitim kurumları ile ortak projeler.
-Sektördeki firmaların tek marka altında üretim yapmaları, böylece satış, pazarlama, lojistik maliyetlerini düşürme ve etkinliğini artırma
-Yurt dışından global şirketlerin ve ülkelerinin nasıl başarılı olduğu konusunda uzman görüşlerine başvurulması ve firmalarda görev verilmesi. Verimlilik ve randıman konularında fabrikaların geliştirilmesi noktasında global şirketlerin tecrübelerinden yararlanma
-Ortak şirket hissesi ile borsaya açılarak şirketin birleştirilmesi, yönetim kurulu-genel kurul-denetim kurulu sisteminin uygulanması ve devlet tarafından denetlenmesi
-Birleşen şirketlerden devletin kademeli olarak daha az gelir ve gümrük vergisi alması ya da hiç almaması, birleşmeyen firmalardan yüksek gelir ve gümrük vergileri alınması
-Ortak Hisse sistemi ile birleşen firmalardan devletin garanti satın alma adeti belirterek kendi ihtiyaçlarını bu firmalardan gidermesi, ayrıca diğer devletler ile diplomasi yoluyla garanti satın alma anlaşmaları yapılarak sanayinin talep ihtiyacının giderilmesi
-Ortak Hisse sistemi ile birleşen şirketlere devletin ücretsiz arsa tahsisi
-Ortak Hisse ile kurulmuş şirketlerin iflasına devlet olarak izin vermeme
-Kalite konusunda birleşen şirketlerin dünyada öncü olması konusunda katı standartların uygulanması
-Teknolojik derinliği yüksek olan yüksek katma değerli ürünlere zaman içerisinde yönelme. Çeltikten pirinç üretme fabrikalarının zaman içerisinde yüksek teknolojili tarım makinaları ihracatı yapan firmalara dönüştürülmesi vizyonuna sahip olması.
- Mühendislik hizmetlerinin kesinlikle yerel firmalardan yapılması, yeterlilik görülmemesi halinde know-how transferinin mümkün olduğu anlaşmalar yapılması.
-Başarısızlıkların yıldırmaması, temeli doğru olan yolda inatla ilerlenilmesi.

"Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadî zaferle tetvic edilemezse husule gelen zaferler payidar olamaz, az zamanda söner." Mustafa Kemal Atatürk