Filistin İntifadası’nın Öncüsü “Şehid İzzeddin El Kassam”
Peren Birsaygılı Mut
İzzeddin El-Kassam, Trablusgarp’ın İtalyanlar tarafından işgal edildiğini duyunca yerinde duramamış ve gönüllü birlikler oluşturmak için asker toplamaya başlamıştı
İzzeddin el-Kassam İngilizlere karşı son kurşunlarına kadar çatışarak şehit olacaklarını haykırmıştı bir ömür
Kassam’ın şehadetinden sonra geride kalan mücahidleri, İngilizlere ve Yahudi çetelere karşı kahramanca savaşmaya devam ettiler
20 Kasım 1935 günü, Hayfa’da toplanan binlerce Müslüman, “Allahuekber” nidâları ile Bacur Şehitliği’ne doğru yürüyüşe geçmişti. Karşılarında neredeyse otuz bin kişilik insan selini gören İngilizler şaşkındılar. Filistin topraklarını işgal ettikleri 1918 senesinden beri karşılarında gördükleri en büyük kalabalıktı bu. Herşey öylesine hızlı olup bitmişti ki, mâni olmaları mümkün olmamıştı. Kendileri için hiç düşünmeden canını feda eden komutanlarının cenazesi için toplanmışlardı. Hayfa’daki İstiklâl Camii’nde verdiği vaazlarının yanı sıra, şehir ve köyleri gezerek Filistin halkının yanında duran ve onları direnişe çağıran, ardından kurduğu gönüllü birliklerle İngiliz işgalcilere kök söktüren, Suriyeli İzzeddin el-Kassam için oradaydılar.
İzzeddin el-Kassam, 1882 senesinde Suriye’nin Lazkiye şehrinde doğmuştu. Henüz küçük yaşlarından itibaren, karakteri ve ahlakı ile herkes tarafından örnek gösterilen bir gençti. Babası Lazkiye’nin önemli müderrislerinden ve aynı zamanda şeriat mahkemesi üyelerindendi. İlk dini eğitimini yine erken yaşlarda babasından almış ve daha sonra 14 yaşındayken abisi ile birlikte Mısır’a giderek Ezher Üniversitesi’ne kaydolmuştu. İslam dünyasında yaşanan sömürünün en önemli sahnelerinden birisiydi Mısır. 1882 yılında İngilizler tarafından işgal edilen bu kadim İslam beldesi, her geçen gün daha büyük bir çıkmaza sürüklenmiş, bedenindeki yaralar gün geçtikçe çoğalmıştı. Ancak işgalcilerin işi sanıldığı kadar kolay değildi. Olan bitene tanıklık eden genç nesil içerisinden çok önemli Müslüman direnişçi ve düşünürler yetişmişti. Ezher’deki eğitim hayatı boyunca Muhammed Abduh, Reşîd Rızâ, Ali et-Tantâvî gibi isimlerle tanışma ve dostluk kurma fırsatı elde etmişti. 1909 senesine kadar kalacağı Mısır’da katıldığı sohbetlerin, düşüncesinin gelişimine büyük bir katkısı olacaktı.
Tarihin en zorlu dönemlerinden birinde açmıştı gözlerini dünyaya İzzeddin el-Kassam. Sömürgeci devletler kendilerine yeni saha arayışı içerisindeyken, Osmanlı Devleti topraklarını savunmak için aynı anda birkaç cephede birden savaşıyordu. Bu cephelerden birisi de, İtalyanlar tarafından işgal edilen Trablusgarp’tı. Trablusgarp’ın İtalyanlar tarafından işgal edildiğini duyunca yerinde duramamış ve gönüllü birlikler oluşturmak için asker toplamaya başlamıştı. 250 kadar gönüllüyü bir araya getirmekle kalmamış, para ve yardım malzemesi de temin etmişti. Üstelik toplanan gönüllülerle beraber, Trablusgarp direnişini desteklemek için bir de marş yazmışlardı.
Aniden Balkan Savaşı’nın çıkması ve İtalyanlarla Uşi Antlaşması’nın imzalanması nedeniyle, Trablusgarp’a gidememişti ancak birkaç sene sonra 1.Dünya Savaşı başladığında, garnizon imamı olarak, Osmanlı saflarında görev alacaktı cephede. Savaş bitip de, Suriye Fransızlar tarafından işgal edildiği zaman, doğup büyüdüğü topraklara dönerek, gönüllülerden tekrar bir birlik oluşturmuş ve Fransızlara karşı büyük bir direniş başlatmıştı. İlminin derinliğinin yanı sıra çok cesur bir yapıya sahipti. Gözünü kırpmadan kendini kurşunların önüne atabiliyordu. Şam’daki faaliyetlerinden kısa sürede haberdar olan Fransızlar, hakkında derhal idam kararı vermişlerdi. Artık burada daha fazla kalamazdı, o nedenle Filistin’e giderek, Hayfa yakınlarındaki bir köye yerleşmeye karar vermişti.
Hayfa’da kaldığı köy, yeşillikler içinde güzel mi güzel bir Arap köyüydü. Burada bir yandan ders veriyor ve İstiklal Camii’nde imamlık yapıyor, bir yandan da İngiliz işgaline karşı neler yapılabileceği üzerine düşünüyordu. Aynı zamanda Cem‘iyyetü’ş-şübbâni’l-müslimîn yani Genç Müslümanlar Birliği’nin başkanlığını da seçilmişti. En büyük itirazlarından birisi, Filistin topraklarının Siyonist çeteler tarafından ele geçirilmeye başlanmasıydı ve bu itirazını sadece verdiği vaazlarda dile getirmekle kalmıyor, çevredeki köyleri dolaşarak halkı bilgilendirmeye çalışıyordu. Zira sömürgeciliğin yarattığı tahribatı çok iyi bilen birisiydi. 1931 senesinde başlayacak büyük haysiyet isyanının zamanı geliyordu artık.
İzzeddin el-Kassam, isyan tüm şiddetiyle devam ederken direnişin merkezini Hayfa’dan kırsal kesime çekmişti. Ve kurduğu küçük gerilla birlikleri ile İngiliz garnizonlarına baskınlar düzenliyordu. Örgütlenme konusunda büyük bir dehaya sahipti. Mücahitlerin kolay dağılmaması ve esaret altına düşmemesi için küçük gruplar oluşturmuştu. Bu gruplar, ekmeklerini topraktan kazanan çiftçiler, memurlar, öğrenciler ve câmi cemaatinden oluşuyordu. Aynı şehirde, hatta kimi zaman aynı mahallede yaşayan insanların bile birbirlerinin gizli görevinden haberi yoktu. Küçük kümelerden oluşan ve her yere yayılan bu hücre yapılanması, istihbarat açısından İngilizleri çok zorluyordu.
19 Kasım 1935 günü gelen haber ile büyük bir kayıp yaşayacaktı. İzzeddin el-Kassam’ın Nablus-Cenîn arasındaki Ya‘büd mevkiinde bulunan karargahı, İngiliz askerleri tarafından kuşatılmıştı. Yanında sadece 14 direnişçi bulunan büyük kumandanın çevresini kuşatan İngiliz askerlerinin sayısı ise 600 kadardı. 1 mücahite 42 İngiliz askeri düşüyordu yani. Çevreleri sarıldığında gece yarısını biraz geçiyordu ve askerlerin başındaki İngiliz subay haber göndererek teslim olurlarsa canlarını bağışlayacaklarını söylemişti. Ancak teslim olmak hiç birinin aklından dahi geçmiyordu. İzzeddin el-Kassam, son kurşunlarına kadar çatışarak şehit olacaklarını haykırmıştı. Böylece, geceyarısı başlayan çatışma, sabah 10’a kadar sürmüş ve yüzlerce askere direnen bir avuç mücahitin tamamı şehit edilmişti.
İzzeddin el-Kassam’ın şehit edilmesinden birkaç ay sonra, bir çok tarihçi tarafından 1.İntifada olarak kabul edilen Büyük Filistin İsyanı başlayacaktı. Hayatını Filistin için fedâ eden Suriyeli büyük kumandan, bu isyan esnasında da önemli bir role sahipti. Geride kalan mücahidleri, İngilizlere ve Yahudi çetelere karşı kahramanca savaşmaya devam ettiler. Ve şehit kumandanın hatırası, Filistin halkını isyan boyunca büyük bir güç verdi.