Fatih devrinde İstanbul'da kitapların satıldığı en meşhur pazar, Fatih Külliyesi avlusunda bulunmaktaymış, gerek kitapların satın alınışında ve gerek saraydaki kütüphaneden diğer kütüphanelere kitap vakfında seçme işini devrin büyük kütüphanecisi Molla Lütfi yaparmış.

Fatih devri kütüphaneciliği, Türk kütüphanecilik tarihinin parlak sayfalarından biridir.

Kütüphane için kesin bir emir var: Kütüphaneden kimse eli boş çevrilmeyecek.

FETHİ İLİMLE İMAR ETMEK:
Fatih Dönemi İstanbul Kütüphaneleri


MEHMET DİLBAZ

Zarf mazruftan ayrılmıyor; Kılıç ve kalem sahibi Fatih, yazan ve yazdıran Fatih, bilgin ve sanatkârların koruyucusu Fatih... Aynı zamanda kitap dostu ve hayranı, birçok kütüphanenin de banisi. Fatih devri kütüphaneciliği, Türk kütüphanecilik tarihinin parlak sayfalarından biridir. Fatih, bugünkü Bayezid Meydanı yakınlarında ilk sarayı kurmuş, yanından ayıramadığı kitaplarını da İstanbul'a taşıtmıştır. Fatih'in İstanbul'daki ilk hususi kütüphanesi Eski Saray'dakidir. Bu kütüphane sonradan Yeni Saray'a, yani bugünkü Topkapı Sarayı'ndaki kütüphaneye nakledilmiştir.[1]Topkapı Sarayı'ndaki bu ilk kütüphanenin yeri şimdilik meçhulümüzdür. Topkapı Sarayı'ndaki Enderun Mektebi gibi, Enderun Kütüphanesi'nin de temelini Fatih Sultan Mehmed atmıştır. Ayasofya medresesinde umumi bir kütüphane kurulduğunda bu konu ile meşgul olanlar müttefiktir.[2] (8) Bu hususta elimizdeki en canlı belge de H. 869 da bu kütüphaneye Fatih'in emriyle hususi kütüphanesinden verilen bir kitaptır. Kitap bugün Fatih Camii Kütüphanesi 3221 numarada bulunmaktadır. Bu kitaptan anlıyoruz ki, Fatih bir kısım kitaplarını Ayasofya medresesi kütüphanesine vermiş ve bu kitaplar daha sonra Fatih Kütüphanesi'ne devredilmiştir. Fatih kütüphanesi kitaplarının bir kısmının ilk yaprağında caminin içinde bulunan dolaplar ve bunların rafları kaydedilmiş; bu suretle kitapların bir zamanlar bulundukları yerlere işaret edilmiştir.

Fâtih Külliyesi Receb 875’te (Aralık 1470) tamamlandığında Fâtih Sultan Mehmed bu külliyenin bünyesinde yer alan sekiz medresenin dördünde (Sinobiyye, Şeyhiyye, Muslihuddin ve Kāsımiyye) birer kütüphane kurmuştur. Külliyeye ait ilk vakfiyede, dört medreseye vakfedilen kitapları muhafaza için günlük 5 akçe ücretle dört hâfız-ı kütübün tayin edildiği belirtilmektedir. Bu dört medreseye vakfedilen kitapların listesi, aynı vakfiyenin Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan diğer bir nüshasının arka yüzünde kayıtlı olup bu listede yer alan kitap sayısı 300 civarındadır. Daha sonraki büyük ihtimalle II. Bayezid’in saltanatının ilk yıllarında bu dört kütüphane bir araya getirilmiş, ayrıca Ayasofya ve Zeyrek medreselerinde bulunan kitaplar da buraya getirilerek hepsi caminin içindeki dolaplara konulmuştur. II. Bayezid tarafından 887 (1482) yılında hazırlatılan bu külliyenin Arapça vakfiyesinde, mescidin batısında müderris ve talebeler için bir yer yapıldığından bahsedilir. Buraya konulan kitapları korumak için günlük 6 akçe ücret alacak bir hâfız-ı kütüble günlük 4 akçe ücret alacak bir kâtib-i kütübden söz edilmekte ve her ikisinde aranılacak vasıflarla yapacakları görevler belirtilmektedir. Fâtih Kütüphanesi’nin bu iki dönemi bazı araştırmacılar tarafından yanlış değerlendirilerek Fâtih Külliyesi içinde Fâtih Sultan Mehmed tarafından külliyedeki medreselerde ve camide ayrı ayrı kütüphanelerin kurulduğu ileri sürülmüştür.[3]

Fâtih Külliyesi’nin H. 894-895 (1489-1490) yıllarına ait muhasebe bilançolarında sadece camideki kütüphane görevlilerinden söz edilmiştir. Hoca Sâdeddin, Fâtih Camii Kütüphanesi’nden bahsederken okuyucuların nöbetleşe okuma zahmetinden kurtulmaları için vakfedilen kitaplardan çoğunun birden fazla nüshası bulunduğunu belirtir.[4]Kütüphane kataloğu incelendiğinde de bazı eserlerin birkaç nüshası olduğu görülmektedir. Bu durum, dört medreseden gelen kitapların bir yerde toplanması sonucunda ortaya çıkmış olmalıdır.[5] Fâtih Camii Kütüphanesi’nin II. Bayezid döneminde hazırlanmış bir kataloğunda kütüphanedeki mevcut kitap sayısı 1241 olarak verilmektedir.[6] Kanûnî Sultan Süleyman devrinde, 21 Rebîülâhir 968 (9 Ocak 1561) tarihinde Semâniye müderrislerinden Hacıhasanzâde Muhammed b. Hızır tarafından hazırlanan başka bir katalogda ise kütüphanedeki kitap sayısının 1770’e ulaştığı görülmektedir. I. Mahmud, Fâtih Camii’nin kıble duvarı bitişiğinde yaptırdığı müstakil kütüphane binasına cami içindeki kitapları naklettiği gibi kütüphaneyi de yeniden teşkilâtlandırmış ve yeni bir çalışma düzeni getirilmiştir. 11 Mayıs 1765 de büyük bir deprem olmuş, cami yıkılmıştır. Cami'ye bitişik olduğunu içinde 630, 828 ve 2062 numaralı kitaplardaki temellük kayıtlarından öğrendiğimiz kütüphane yıkılmamıştır. Kütüphanenin bir hafız ül-kütübü vardır. Vakfiyede bu kimsenin kültürlü bir kişi olması şart koşuluyor. Yalnız kitapların ismini bilmekle kalmayacak, icabında okuyuculara kitabı açıklayacaktır. Hafız-ı kütübün bir de kâtib-i kütübü vardır. Bu şahıs da bütün ilimlere vakıf olacak, kütüphanedeki bütün kitapların sayısını bilecek, demirbaş defteri tutacak, kitaplar ödünç verilebilecektir. Ödünç verilen kitapları kâtip defterine kaydedecek ve nereye verildiğini bilecek ve hafız-ı kütüb; kâtip vasıtasıyla kitapları yerinden çıkartacak, kitap iade edildiğinde bir sayfasının bile ziyan edilmemiş olmasına dikkat edecek. Kütüphane için kesin bir emir var: Kütüphaneden kimse eli boş çevrilmeyecek. Yeni düzenleme ile kütüphanedeki hâfız-ı kütüb sayısı altıya çıkarılmış ve ayrıca bir kâtib-i kütüb tayin edilmiştir. Kütüphanenin korunması ve temizliği için iki bevvâb ile iki ferrâş görevlendirilmiştir. Tarihçi İzzî, 26 Rebîülevvel 1155 (31 Mayıs 1742) tarihinde büyük bir merasimle açılan yeni kütüphanenin “ol semtin talebe-i ulûmunu dahi mesrur u ihyâ buyurduğunu” nakleder.[7]

Bu kütüphanede bulunan Fatih'in kitaplarından bahsedersek. Bu kitapları iki kısma ayırabiliriz: Bir kısım kitaplar, Fatih'ten önce yazılmış ve istinsah edilmiş eserlerdir. Bir kısmı daha şehzadelik devrinde Fatih'in kütüphanesine girmiş, diğer büyük bir kısmı da padişahlık zamanında satın alınmış veya kendisine hediye edilmiştir. Fatih devrinde İstanbul'da kitapların satıldığı en meşhur pazar, Fatih Külliyesi avlusunda bulunmaktaymış, gerek kitapların satın alınışında ve gerek saraydaki kütüphaneden diğer kütüphanelere kitap vakfında seçme işini devrin büyük kütüphanecisi Molla Lütfi yaparmış. Fatih'in kütüphanelerindeki ikinci kısım kitaplara gelince, bunlar hassaten padişahın hususi kütüphanesi için veya padişahın isteğiyle yazılmış eserlerdir. Bu eserler yazı, tezhip ve cilt hususiyetleri bakımından Türk kitapçılık tarihinde tamamen ayrı bir mektebin eserleridir. Kitaplardaki yazılar devrin en üstad hattatlarının kalemlerinden çıkmıştır. Devrin hattatlarına örnek olmak üzere birkaç isim sayabiliriz: Yahya Sofi, oğlu Ali Sofi, Amasyalı Abdullah, Muhyiddin, Cemal, Tac Bey, Bursalı Şihabüddin Kudsî ve neshin en büyük üstadı Şeyh Hamdullah. Bu devirde nesih başta olmak üzere, talik, celi, divanî ve sülüs bu usta kalemlerde en güzel örneklerini veriyor. Şerhli kitaplarda hattatlar âdeta punto kullanmışlar; asıl metni kalın, şerhi daha ince kalemle yazmışlardır.

Padişahın, devlet adamlarının ile önde gelen ulemanın katıldığı açılış merasimi, öğle namazının kılınmasının ardından Sahîh-i Buhârî hatmiyle başlamış; dualar, hadis dersi ve vaazla sona ermiştir. Merasimin ardından kütüphane görevlilerine, ulemaya samur kürkler giydirilmiş ve fakirlere ihsanlarda bulunulmuştur. Kuruluş tarihinde kütüphaneye I. Mahmud az sayıda kitap vakfetmişse de sonradan yaptığı bağışlarla burada zengin bir koleksiyon meydana getirmiştir. Başlangıçta 2000 kitaplık bir koleksiyona sahip olan kütüphane daha sonraki tarihlerde yapılan bağışlar, Şehzade Mehmed Camii’nden ve Galatasaray Kütüphanesi’nden getirilen kitapların ilâvesiyle oldukça zenginleşmiştir. 1248’de (1832) yapılan sayımda kütüphanedeki kitap mevcudu 5500 cilt olarak tesbit edilmiştir.[8] Fâtih Kütüphanesi Cumhuriyet döneminde de uzunca bir süre I. Mahmud’un yaptırdığı binada varlığını sürdürmüş, ancak 1956 yılında kütüphane binasında meydana gelen bazı çatlaklar dolayısıyla Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakledilmiştir. Burada Fâtih Kütüphanesi’nden gelen 5219 yazma ve 319 basma eser bulunmaktadır. Yazma eserlerden 4399’u Arapça, 437’si Türkçe ve 383’ü Farsça, basma eserlerin ise 166’sı Arapça, 143’ü Türkçe, 10’u Farsça’dır.

Nihayet biraz da Fatih'in hususi kütüphanecisi Molla Lûtfi'den bahsetmek isterim. Molla Lûtfi, devrinde Deli Lûtfi ve Sarı Lûtfi adıyla anılırmış, öldükten sonra Maktul Lûtfi diye de anılır olmuştur. Aslen Tokatlıdır. Fatih'in hocası Sinan Paşa onun da hocasıdır. Arapça ve edebî ilimleri Sinan Paşa'dan öğrenen Molla Lûtfi, bilhassa şöhret kazandığı riyaziyeyi Ali Kuş-çu'dan tahsil etmiştir. Devrinin sayılı matematikçilerindendir. Fatih, Sinan Paşa'dan hususi kütüphanesi için bir hafız-ı kütüp istediğinde Sinan Paşa talebesi Lûtfi'yi tavsiye ediyor. Lûtfi bu vazifeye tayin ediliyor. Kısa zamanda kütüphanede yapılan ilmî toplantılar ve sohbetler onu padişahın musahipliğine kadar yükseltir. Fatih'le Molla Lûtfi arasında geçen bir fıkra, çok bilinmesine rağmen, kütüphanecilik tarihimiz bakımından ilgi çekici olduğundan anlatılmaya değer: “Bir gün Fatih bir kitaba bakmak için kütüphaneye gelir. Molla Lütfi’ye ‘Bana şu kitabı alıver.’ diye emreyler. Kitap yüksek bir yerde bulunmaktadır. Mollanın eli kitaba ermez, yerde yatan bir mermer parçasına basıp kitabı alır. Fatih: ‘Neyledin? Nereye bastın? O taş üzerinde İsa Aleyhisselâm doğmuştur.’der... Molla Lûtfi bir şey söylemez. Kütüphanede hizmetleriyle meşgul olurken kitapların üzerine örtülmüş, güveler yemiş, delik deşik olmuş, üstü tozlu bir bez bulur. O bezi iki parmağının ucuyla, izaz ve ihtiramla tutup Fatih'in dizleri üzerine koyar. Fatih: ‘Bunu niye üzerime getirdin?’ diye hiddet edince Molla Lûtfi: ‘Niçin bihuzur olursuz? Bilmez misiniz ki bu bez, İsa Peygamber'in beşiği bezidir.’ cevabını verir.” Böylesine hazır cevap ve korkusuz bir kimse olan Molla Lûtfi, bir kütüphanecide bulunması gerekli vasıflara da sahiptir. Devrinin en tanınmış kitap kritikçisidir. Devrin tanınmış yazarları eserlerinin Molla Lûtfi tarafından tenkit edilmesinden korkar olmuşlar, sonunda da Molla Lütfi’ye hasım kesilmişlerdir. Lûtfi, Fatih medreselerine müderris tayin edilmiş; fakat derslerinden birinin ters anlaşılmış olmasından dolayı hasımlarından Hatib zâde’nin fetvasıyla sevdiği Fatih'in ölümünden 14 sene sonra H. 900 de idam edilmiştir.Fatih devri; kurulan kütüphaneler, Fatih kütüphanesindeki nadir kitaplar, bilgin hafız-ı kütüplerle Türk kütüphanecilik tarihinin parlak bir sayfasını teşkil ediyor.


[1] Bk. Prof. S. Ünver: Fatih Külliyesi ve Zamanı İlim Hayatı, İstanbul 1946 S. 235
[2] Prof. Dr. A. Süheyl Ünvcr: Fatih Külliyesi ve Zamanı İlim Hayatı. İstanbul1946, S. 9-11; Bedi N. Şahsuvaroğlu: İstanbul'da 500 Yıllık Sağlık Hayatımız. İstanbul 1953, S, 29.
[3] (Ünver, s. 51; Şehsuvaroğlu, s. 29; Baltacı, s. 351; Cunbur, VI/4, s. 7-9; Emsen, IX/1-2, s. 16-17)
[4] (Tâcü’t-tevârîh’ten, I, 580)
[5] (konunun geniş bir tartışması için bk. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, s. 23-27).
[6] (Erünsal, “Fatih Camii Kütüphanesi’ne Ait En Eski Müstakil Katalog”, s. 662).
[7] (Târih, vr. 219b)
[8] (I. Mahmud’un Fâtih Kütüphanesi Kataloğu, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 252; TSMA, nr. D. 3310)