Ebu Bekir Zamal
SÖYLEŞİYİN YAPAN: PEREN BİR SAYGILI MUT

Cezayir'de Türk medeniyetinin muazzam bir mirası var

Birçok yerel ve uluslararası gazetede editör ve kültür işleri sorumlusu olarak çalışan, bugüne kadar yayımladığı dört kitabıyla önemli işlere imza atan Cezayirli gazeteci ve şair Ebu Bekir Zamal ile Müşterek için konuştuk.

Cezayir'e musallat olan sömürgecilik ayıbı, sadece savaş alanında kendisini göstermemiş, aynı zamanda Cezayir kimliğini kontrol etmeye, hatta yok etmeye çalışmıştır

Cezayir artık Macron'un vizyonunun kavrayamayacağı kadar büyük. Zirâ sadece gördükleriyle muamele ediyor, derinliğin farkında değil.

Bumincil ve Audin’in öldürüldüğüne dair itiraflar, Cezayir’in yaralı ulusal hafızası çölünde bir kum tanesidir yalnızca.

Ortak tarihin; gölgelerden, karanlıktan ve kapalı kutulardan çıkarılması için çok fazla ışığa ihtiyacı var.


Cezayir'in 132 yıllık Fransız sömürgesine son vererek bağımsızlık için mücadele vermeye başlaması üzerinden yaklaşık 60 yıl geçti. 1,5 milyon Cezayirlinin hayatını kaybettiği bu sömürgecilik karşıtı direniş hepimizi çok etkiledi. Direnişe dair kitaplar okuduk, filmler izledik. Peki Cezayir direnişi bugün Cezayir halkını nasıl etkiliyor?

Fransız sömürgeciliğinin geride bıraktığı etkiler bağımsızlık savaşının ardından da sürmüştür, sürecektir. Beraberinde getirdiği mimari, kültürel ve hayati etkiler bir yana, Fransa'nın Cezayir halkına yaptıklarını unutmak kolay değil. Ancak sömürgecilik, niteliği ne olursa olsun sömürgecilik olarak kalacaktır.

Bugün bilhassa yeni nesil bir Cezayirliyle konuştuğunuzda sömürgecilikten aslında ne anladıklarını, o dönemde ülkede olup bitenlere dair bakış açılarını fark edersiniz. Evlerinden şehit veya mücahit çıkmamış aile pek yoktur. Tüm bunlar, ülkenin mevcudiyeti üzerinde devam eden etkinin büyüklüğünü göstermeye devam edecektir.

Cezayir'e musallat olan sömürgecilik ayıbı, sadece savaş alanında kendisini göstermemiş, aynı zamanda Cezayir kimliğini kontrol etmeye, hatta yok etmeye çalışmıştır. Ancak tüm Cezayirlilerin içgüdüsü denebilecek nitelikte, maddi ve manevi açıdan kuvvetli bir direniş ile karşı karşıya gelmiştir. Dolayısıyla Cezayir’de aslında zor koşullar altında kalan sömürgecilik, her sokakta, hatta her evde uyanık kalan bazı gözlerin olduğunun farkına varmıştır. Sömürgeciliğe karşı direniş üzere yetiştirilenler, ölüm yahut zafer mantığıyla direnmiştir.

Cezayir devrimi deyince akla ilk gelenlerden biri de Frantz Fanon. Sizce Fanon'un görüşlerinin evrensel düzeyde milyonlarca kişiye ulaşmasının en önemli nedeni nedir?

Sömürgecilik Cezayir toplumunun derinliği, sınırları ve uçlarıyla doğrudan temas halinde olmasaydı Frantz Fanon sömürgeciliği böylesine etraflıca ele almazdı. Fanon, büyük devrimcilerden sıradan vatandaşlara kadar iletişim kurduğu herkesin gözlerindekileri görmüş, Cezayir’in dört bir yanındaki adaletsizliğe, gaspa ve dışlanmaya şahit olmuştur. Belki de gücünü eski zamanlardan bu yana hüküm süren, dünya çapındaki tüm siyahileri yaralayan ırkçılıkla mücadele etmek zorunda kaldığı siyahi oluşundan almaktaydı. Frantz Fanon'un gücünü bu yöndeki birikim ve mirastan aldığına, buna Cezayir devrimi sırasındaki kendi deneyim ve tutumlarını kattığına kesin bir şekilde inanıyorum. Böylece ayrımcılığa, sömürgeciliğe ve adaletsizliğe karşı verilen mücadelede, sömürenin sonsuza dek süreceğini düşündüğü korku ve terör zincirlerinden kurtulmak için bir sembol heline geldi. Böylece diğer seçkinler ve düşünürler ile birlikte Cezayir devriminin taşlarını döşeyen Fanon, özgürlük ve bağımsızlık isteyen uluslara ve halklara örnek oldu.

Fransa’nın Cezayir direnişinin sembol isimlerinden Fransız avukat Ali Bumincil ve direnişe destek veren Maurice Audin’in Fransız ordusu tarafından işkence edilerek öldürüldüğünün itiraf etmesi gibi sembolik adımlar atmasına nasıl bakıyorsunuz?

Suçu kabul etmeye yönelik her adım, her ne kadar yaralayıcı olsa da, mağdurlar, bilhassa akrabalar, aileler ve ülke için en iyisi, en sağlıklısıdır. Bumincil ve Audin’in öldürüldüğüne dair itiraflar, Cezayir’in yaralı ulusal hafızası çölünde bir kum tanesidir yalnızca. Liderlerin bu dosyaya değindiği dönemler boyunca iki ülkenin politikalarına eşlik eden iniş çıkışlardan ve çekişmelerden muhafaza edilmeyen, manipülasyonlara maruz kalan ulusal hafıza. Bu sırrı taşıyanların ahlaktan ve medeni değerlerden yoksun olduğuna işaret eden bu itiraf, bence geç bile kaldı. Öldürülenlerin anne babasına veya sevdiklerine verdiği acının telafisi, o ızdırabın tarifi mümkün değil. Bir cumhurbaşkanı veya bir yetkilinin olaya dair ayrıntılara vakıf olduğu halde belki baskıya maruz kaldığı için, belki de çıkarları gözetmek zorunda kaldığı için gerçekleri açıklamamakta diretmesi ne anlama geliyor?  İşte sömürgecilik, işte merhametsizlik, ahlaksızlık ve duygusuzluk. Ancak kanaatimce, itirafta bulunmak yeterli gelmiyor. Hakiki ve cesur adımlar atmak gerekiyor. Zirâ en nihayetinde hafıza ile, bilhassa yaralı tarafla yüzleşmek, bu yaraları yavaş yavaş sarmak gerekiyor.

2019'dan bu yana Cezayir, 1954 ila 1962 arasındaki devrim yılları ile sınırlı kalmayıp 1830'dan başlayarak ulusal hafıza dosyasını daha geniş bir zeminde ele almaya çalışıyor. Bu minvalde düşündüğümüzde, Cezayir'de tam olarak kaç kişi sömürgecilik kurbanı olmuş olabilir?

Fransa bir sayı verebilir, Cezayir’in ise hesaplayacak bir cihazı yok. Ancak bence mesele rakamlar değil. Haksız yere bir insanın canına kıymak büyük bir suç. Sömürgecilik sırasında binlerce kişi haksız yere, bazıları zalimce öldürüldü. Yaşananlar onların suçu değildi. Bazıları ise topraklarını, namuslarını, ellerindekileri ve kimliklerini çalan sömürgeciler karşısında vatanlarını müdafaa etmek istedikleri sırada şehit oldular. Pek çoğu, zikredilen rakamdan da fazlasının olduğunu söylüyor. Zirâ Fransız sömürgeciliğinin en az bir buçuk asır boyunca ülkede bulunması, birçok insanın Fransa’nın ellerinde can verdiği, topraklarından ve evlerinden zorla çıkarıldıkları, katledildikleri ve suikasta uğradıkları anlamına geliyor. Sömürgeci Fransa’nın ülke genelindeki tüm köylere karşı sergilediği nefret ve kinin boyutunu gözler önüne seren skandal görüntüler de mevcut.

Cezayirli savaşçı Fatma Nsumer’a hayranım. Ancak kendisi ne yazık ki Türkiye ve dünyada yeterince tanınmıyor. Bize biraz Fatma Nsumer’dan bahseder misiniz?

Lalla Fatma Nsumer. Hayret verici, efsanevi bir kadın. Kendisi bir Berberi, gerçek bir Cezayir vatandaşı. Cezayirliler için direniş ve cihat sembollerinden biri konumunda. Sömürgeciyi ürküten, saygı ve takdir dolu bakışları hak eden Nsumer, Fransız sömürgeciliği altında 1830 yılında Kabiliye bölgesinde Ayn el-Hamam yakınlarında bir köyde dünyaya geldi. Asıl adı Fatma Seyyid Ahmed olan Cezayirli direnişçi, köyüne atıfla Nsumer adını aldı. Babası köydeki Kuran okulunun başında görevliydi, kendisi de çocukluğunda Kuran'ı ezberledi. Evliliği yürümediği için ailesinin evine geri dönen Fatma Nsumer, eşi boşanmayı reddettiği için bir daha evlenemedi. O dönemler Kabiliye’de zahitliği, bilgeliği ve zekası ile meşhurdu.  

Fransızlar Kabiliye’yi işgal ettiğinde henüz 16 yaşındaydı. Sömürgeciliğe karşı başlattığı isyan, cesareti ve asaleti dolayısıyla Cezayir direnişinin en önemli simgelerinden biri haline gelen Fatma Nsumer, Djurdjura (Cezayir’de bir sıradağ) Jan Dark’ı olarak adlandırıldı. Ancak bu lakaptan hoşlanmayan Fatma Nsumer, Halid bin Velid komutasında savaşan Havle bint Ezver’e işaretle ‘Djurdjura’nın Havle’si’ benzetmesini tercih ediyordu. 

Fatma Nsumer, 1854’te 24 yaşında iken Sibau Vadisi’nde Fransızlara karşı ilk savaşını yönetti. Rivayet odur ki Fransız kuvvetleri, direnişin lideri Bubagla olarak bilinen Muhammed el-Emced bin Abdulmelik’i yenecekken Fatma’nın cesur müdahalesiyle savaşın seyri değişmiş ve Fransız ordusu mağlup edilmiştir.

Yenilgiyi kabul etmeyen Fransız ordusu komutanı Mareşal Randon, kuvvetleri tarafından baskıya maruz bırakılan Azazga'yı işgal etti. Lalla Fatma ise bölge halkını seferber ederek cihat, toprak ve özgürlüğün savunulması çağrısında bulundu. Temmuz 1854'de kaydedilen Taşkrit Savaşı'nda Fransızlar yenildi, 56'sı subay olmak üzere 800 can kaybı, 371 yaralı kaydedildi.

Ardından Randon’un ateşkes çağrısı, bunu savunma fırsatı olarak değerlendirmek isteyen Fatma Nsumer tarafından kabul edildi. Ancak anlaşmaya uymayarak üç yıl sonra yeniden saldırıya geçen Fransızlar, büyük güçlerini seferber ederek Fatma Nsumer’ı esir aldı, aynı zamanda mülküne el koydu. Ancak bu yenilgi, Nsumer’in sağlığının bozulmasında ciddi bir rol oynadı. Böylece esaret altında 33 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Barbaros Hayrettin Paşa'nın Cezayir halkı üzerindeki etkisini biliyoruz. Cezayir Ulusal Müzesi’nin girişinde heykeli bulunuyor. Cezayir direnişi öncülerinden Emir Abdülkadir el-Cezairî’nin de bir süre Bursa'da kaldığını biliyoruz. Hem Cezayir hem de Türk halkları için oldukça değerli olan bu ortak karakterler üzerinden hikayemizi yeniden anlatabilir miyiz?

Bu insanların hikayelerini belirli günlerde anlatmak yeterli olmayacaktır. Onlara dair birçok proje ve fikir yürütmek, biyografilerini bilhassa görselliğe ihtiyaç duyan yeni nesillerin ilgisini çekecek yerlerde paylaşmak gerekiyor. Araştırma, inceleme ve yazı düzeyini yükseltmek, bu yönde film ve diziler çıkarmak için çeşitli çabalar ve niyetler bir araya getirilmeli. Bu hususta iki taraf arasında ortaklıklar kurulmalı, etkili ve verimli stratejiler benimsenmeli. Bu büyük insanları hatırlamak için yalnızca heykellere ihtiyacımız yok. Karanlığımızı aydınlatan birer lamba haline gelmeliler. Bu ikonların iki ülkeye de sunduklarını vurgulamanın yollarını, yöntemlerini ve olasılıklarını bulmak için diyalog ve tartışma köprüleri kurma çağrıları artırılmalıdır.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, son ziyaretinde Cezayir halkının tepkisiyle karşılaştı. Bu tepkinin asıl sebebi nedir?

Macron'un derinlerde bir yerlerde henüz son bulmamış bir sömürgeci zihniyetle geldiğini düşünüyorum. Farklı bir izlenim vermek istiyor, ancak Fransa'da şu ya da bu şekilde çıkar sağlayan lobiler ve çeteler varken Macron'un dürüstlüğünden şahsen şüphe duyuyorum. Şehitlerin oğulları ya da önde gelen mücahitlerin Macron’u Cezayir’de gördüklerinde nasıl hissediyorlar bilemiyorum. Ancak bu ziyarette yanlış bir şeylerin olduğunu hissediyorum. Cezayir artık Macron'un vizyonunun kavrayamayacağı kadar büyük. Zirâ sadece gördükleriyle muamele ediyor, derinliğin farkında değil. Yani ziyarette aslında serap görüyor. Fransa ile ilişkilerdeki aksaklıklar, iki ülkenin nüfuz merkezleri ile irtibat kopmadan giderilemez. Cezayir Fransa'ya yönelik bu gizemli nostaljiden kurtulmak istiyorsa, daha büyük ve daha önemli güçlerle ilişkilerini çeşitlendirmesi, ortak bir tarih inşa etmesi, hızlı küresel dönüşümlere uyum sağlaması gerekecek. Fransa’dan gözlemcilerin ve politikacıların da görüşlerini ifade ettiği gibi, söz konusu ziyaret başarılardan ziyade kayıplara odaklı gibiydi. Bu nedenle bence ziyarete dair etkileyici bir gelişme mevcut değil. Başta Macron’un bir adım dahi atamadığı hafıza ve itiraf dosyası olmak üzere pek çok sorun henüz çözülmeyi bekliyor.

Türk halkına iletmek istediğiniz bir mesaj varsa memnuniyetle iletebiliriz.

Gelin yanıltmacalardan, mübalağadan ve tutuculuktan uzakta kendi ortak tarihimizi yazalım. Tarih ve hafızaya dair çok ortak noktamız var. Cezayir'de her alanda Türk eli, aklı ve seçkinlerinin damgasını vurduğu muazzam bir miras mevcut. Bu mirasın gölgelerden, karanlıktan ve kapalı kutulardan çıkarılması için çok fazla ışığa ihtiyacı var. Geleceğe, her iki ülke ve gelecek nesiller için parlak ve göz kamaştırıcı bir ufka birlikte yürümek için rehberlik edebileceğimiz bir ışık.