Devrimin simgesi: Emir Abdülkadir el-Cezairî
Ahmed Mazhar Sadu

Zamanın en güçlü ordulardan biri olarak görülen Fransız ordusuna karşı koymak için Cezayir süvarilerine liderlik etmiştir.

Giyiminde aşırıya kaçmayı sevmeyen, ancak temiz ve sade giyinen Cezairî, yanında her zaman bir teşbih taşır, zikri nadiren bırakırdı.

Şair ve yazarları cesaretlendiren Cezairî’nin hem şiir zevki hem de şiir yazma yeteneği vardı. Şiirleri, Cezayir şiirindeki yenilenme dönemine işaret eder.


Vatansever şahsiyetler ve devrimci kahramanlar hafızalardan silinmediği gibi gönüllerde de yer edinir. Artlarında sömürgeciliğe karşı milli çalışmalara yön veren önemli bir etki bırakırlar. Yalnızca Cezayir’de değil tüm Arap, hatta islam ülkelerinde insanların kalbinde yer edinen önemli şahsiyetlerden biri de Emir Abdülkadir El- Cezairî’dir.

Bir tasavvuf alimi, bir İslam filozofu, aynı zamanda müthiş bir askeri lider olan Cezairî,  imkan eksikliğine rağmen zamanın en güçlü ordulardan biri olarak görülen Fransız ordusuna karşı koymak için Cezayir süvarilerine liderlik etmiştir.

6 Eylül 1807'de Muasker şehri yakınlarında hayata gözlerini açan Cezairî’nin ailesi, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) kadar uzanan, vakti zamanında Fas’ta ve Endülüs’te hükümdarlık yapan İdrîsî soyundan gelir. Babası Şeyh Muhyiddin, Cezayir’deki Kadirî şeyhlerindendir. Dedesi Mustafa ise 1971’de gerçekleştirdiği Bağdat ziyareti ardından Abdülkâdir Geylânî’ye dayanan Kadirî zaviyesinin temellerini atmıştır. 1923’te babası ile birlikte hac ibadetini eda etmek için Mekke’ye giden Cezairi, bu iki yıllık yolculuğu sırasında çok şey öğrenmiştir. Dindarlığı ile bilinen ailesi, cihat ve ilim yolunda insanlara iyi bir örnek teşkil etmiştir. Bazı garip Sufi tarikatları ile mücadele eden babasından dinlediği tasavvuf, şüphesiz Cezairî’nin hafızasına kazınmıştır.

Giyiminde aşırıya kaçmayı sevmeyen, ancak temiz ve sade giyinen Cezairî, yanında her zaman bir teşbih taşır, zikri nadiren bırakırdı. At binmeyi sever, dünyevi zevkleri terk etmeye çalışırdı. En çok ervine (un ve sütten yapılan bir çeşit lapa) yemeğini sever, nefsi için değil, güç toplamak için yemek yerdi. Dürüstlüğe önem veren Cezairî, kamu hazinesinden kişisel çıkarları için herhangi bir harcama yapmamış, bu hususta çalışanlarını da gözetlemiş, israfa düşmelerine engel olmaya çalışmıştır. Aynı zamanda kitapları çok sevdiği, el yazmalarına ilgi gösterdiği bilinir. Şair ve yazarları cesaretlendiren Cezairî’nin hem şiir zevki, hem de şiir yazma yeteneği vardı. Şiirleri Cezayir şiirindeki yenilenme dönemine işaret eder. Kendisini derin düşüncelere ve okumaya adayan Cezairî’nin hem çalışkan hem de vatansever olması, mücadele ve cihat hususunda edebi yeniliğe yol açmıştır.

1830'da Cezayir’in Fransız işgaline maruz kalması üzerine Cezayir halkı, işgale karşı bir mücadele başlatmıştır. İki yıllık işgal sürecinin ardından Kasım 1932’de ‘Emîru’l Muminin’ olması dolayısıyla kendisine biat edilmiştir. Babası Muhyiddin’in kendisi yerine seçilmesini istediği oğlu Cezairî, o sırada henüz 25 yaşındaydı. Muaskar’ı kendisine başkent edinen Cezairî, ordu kurarak Fransızlara karşı büyük zaferler elde etmek için çabaladı. Bu zaferlerin ardından sömürgeci Fransızlar ise ateşkes imzalamak zorunda kaldı. 1838'de Fransa'nın Cezairî’nin Cezayir'in merkezi ve batısındaki egemenliğini tanıdığı Tafna Antlaşması imzalandı.

Cezairî, beraberindekilerle birlikte sömürgeciliğe karşı kuvvetli bir direniş göstermiş, ancak askeri imkanların kısıtlı olması sebebiyle 1847’de Fransız kuvvetlerine esir düşmüştür. Fransızlar başta Cezairî’nin Mısır’da İskenderiye’ye veya Filistin’deki Akka’ya intikaline izin vermiş, ancak sonrasında sözlerini yerine getirmemiştir. Böylece Cezairî, Fransız hapishanelerine götürülmüştür. Ardından 1852’de Fransız Cumhurbaşkanı 3. Napolyon, Cezairî’nin serbest bırakılması kararı almış ve Türkiye’ye gitmesine izin vermiştir. Emir Abdülkadir, 1955’te ise Şam’a yerleşmiştir.

Tarihçiler, 1860 yılında Biladu’ş Şam’da Dürziler ile Maruni Hıristiyanlar arasında çıkan mezhep çatışmasında Cezairî’nin sorunun çözümü için arabuluculuk rolü oynadığından bahseder.

Tasavvufi eğilime sahip, aynı zamanda fakih, şair, okur yazar ve diplomat olarak da bilinen Cezairî, 1883’te 76 yaşında Şam yakınlarındaki Dümmer’de hayata gözlerini yummuştur. Naaşı öncelikle vasiyeti gereği Şeyh Muhyiddin-i Arabi’nin türbesi içine defnolunmuştur. Ardından ise 1965’te Fransızları mağlup eden Cezayir hükümeti, Cezairî’nin naaşını Cezayir’deki el-Ulya mezarlığına nakletmiştir.

Davasına bağlılığını kanıtlamış, boynunu yalnızca hakka eğmiş bu korkusuz lider, siyaset ve din adamı, İslam ve Araplar için önemli bir şahsiyet olan Emir Abdülkadir el-Cezairî için Allah’tan rahmet dileriz.