Çökmüş Bir Devletin Diasporası Olmak: Somali Diasporası
Ebuzer Demirci


Bugünlerde Somali hakkında konuşulduğunda birçoklarının aklına savaş, terör, kaos gelse de 1960lı yıllarda bağımsızlığın kazanmasından sonra Somali uzun süre Afrika’nın İsviçre’si ve Afrika’da demokrasinin simgesi olarak görülmekteydi. Bağımsızlığın kazanıldığı yıllarda devlet yapılanması, demokrasi, özgürlükler ve benzeri konularda altın çağını yaşayan Somali’nin büyüsü ilerleyen süreçte siyasal ortamın istikrarsızlaşması ve farklı grupların kendi çıkarlarını devletin çıkarı üzerinden tutarak birbirine düşmesi ile bozulmuştur. Somali’nin bozulan imajının nedenleri 1969-2010 yılları arasında gerçekleşen tarihi olayların içerisinde gizlidir. Bu süreçte yaşanan olaylar pozitif Somali imajını yerle bir etmekle kalmamış aynı zamanda ilerleyen süreçte Somali devletinin ve devlet kapasitesinin tamamıyla çökmesine neden olmuştur. Devlet kapasitesinin çöküşü ve devletin temel işlevlerini yerine getirememesi ise güvensizlik ortamının ana nedeni olmuştur. Oluşan bu güvensizlik ortamı ilerleyen dönemde iç savaş, terör ve doğal afetlerin neden olduğu insani dramlarla beslenmiştir. Bu süreç kendilerini kendi topraklarında güvensiz hisseden milyonlarca Somaliliyi başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın dört bir tarafına göç etmeye zorlamıştır. Güvensizlik ortamında 1990lı yıllarda başlayan ve hala yeni dalgalarla beslenen bu göç dalgaları bugün dünyanın dört bir yanında bulunan ve her geçen gün daha fazla etkin hale gelen Somali diasporasının doğmasına neden olmuştur.

Bağımsızlıktan İç savaşa Giden Süreç:

Jeopolitik konumu antik dünyada Somali’yi Afrika’nın en önemli ticaret merkezlerinden birisi haline getirmiştir. Antik dünyada zaten önemli bir jeopolitik konuma sahip olan Somali topraklarının önemi ilerleyen dönemde Süveyş Kanalının inşa edilmesi ile birlikte daha da artmıştır. Fakat Somali’nin artan jeopolitik değeri Somali’nin başına bela olmuştur. İngilizler 1882 yılında Hindistan’a giden yolu güvence altına almak için Somaliland’ın kontrolünü ele geçirdiler. 1884 yılına gelindiğinde ise Berlin Konferansı toplanmış ve Afrika’nın kaderi Birleşik Devletler ve 13 Avrupalı Devlet tarafından belirlenmiştir. Bu toplantıdan nasibini alan Somali’de ilerleyen dönemde İtalyan, İngiliz, Fransız ve Etiyopya Somalisi olarak dört parçaya bölünmüştür. Bu süreçte parçalanan Somali toprakları daha sonrasında tekrardan bir araya gelememiştir. 1949 yılında Haile Selassie Etiyopya Somalisi olarak bilinen ve bugün Etiyopya toprakları içerisinde bulunan Ogedon’a el koymuştur. 1960 yılına gelindiğinde ise Somali Gençlik Birliği’nin (SGB) başını çektiği siyasal parti İngiliz ve İtalyan Somalilerini birleştirilmesinde önemli bir rol oynamış ve Somali’nin bağımsızlığını ilan etmiştir. Bugün Cibuti olarak bilinen Fransız Somalisi ise 1977 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu dördüne ek olarak ise Kenya, Somali’nin güneyinde bulunan ve bugün hala Somalilerin yaşadıkları bir kısım topraklara el koymuş ve bir daha da geri vermemiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere Somali’nin hikayesi işgal edilmiş, sömürülmüş ve parçalanmış bir devletin ve milletin hikayesi olarak başlamıştır.

1 Temmuz 1960 yılında Afrika’da demokrasinin parlayan bir yıldızı olarak Somali bağımsızlığını ilan etmiş ve SGB’nin bir üyesi olan Aden Abdullah Osman Daar demokratik seçimler sonucunda Somali’nin ilk cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 1967 yılına kadar iktidarda kalan Daar, 1967 de Somali’nin kuruluşu sırasında Başbakan olarak atadığı Abdirashid Ali Sharmarke’ye demokratik seçimlerde yenilmiş ve iktidarı Sharmarke’ye vererek barışçıl yollarla iktidarı devreden ilk Afrikalı lider olarak tarihe geçmiştir. Ardından ise 15 Ekim 1969'da kuzeydeki Las Anod kasabasına resmi bir ziyarette bulunurken, Sharmarke kendi korumalarından birisi tarafından suikaste uğramış ve hayatını kaybetmiştir.  Sharmarke suikastının ardından, 21 Ekim 1969'da (cenazesinden sonraki gün) Tümgeneral Mohamed Siad Barre, Yarbay Salaad Gabeyre Kediye ve Polis Şefi Jama Ali Korshel tarafından organize edilen kansız bir askeri darbe gerçekleşmiştir. Böylece Somali’nin gurur verici demokrasi hikayesi sona ermiştir. Darbe sonrasında Kediye’yi karşı darbe iddiası ile infaz eden, Korshel’i ise hapse attıran Barre, Somali milliyetçiliğinin yoğun etkileriyle Kur’an ve Marksizm-Leninizm'e dayalı bir bilimsel sosyalizm biçimini savunmuş ve ülkenin mutlak lideri olarak tek başına yoluna devam etmiştir.

Diaspora’nın Tetikleyicileri: İç Savaş Dönemi ve Terör:

Klan siyasetinin yerine yoldaş olmanın önemine vurgu yapan Barre, Marksist-Lenininst bir yapı kurmak istese de tarihin ve toplumun istek ve taleplerinden kaçamamış ve Somali milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapmak zorunda kalmıştır. Birçok Somalili gibi Siad Barre de kolonyal sınırların aksine gerçekçi bir sınır çizmek ve Büyük Somali’yi kurmak istiyordu. Bu sebeple 1977 yılında Büyük Somali’yi yeniden yeni kurma hayali ile Ogedon bölgesini ele geçirmek istemiş ve Etiyopya ile savaşa girmiştir. Harekatın ilk yedi ayında Batı Somali Kurtuluş Cephesinin de desteğiyle önemli kazanımlar elde eden Barre Sovyetlerin kendisini terk edip Etiyopya’ya destek olmasıyla birlikte savaştan mağlup ayrılmıştır. Büyük Somali hayali kuran Somali ordusu yenik düşünce Somali milliyetçiliği geri çekildi ve klan siyaseti, faşistler ve dini gruplar tekrar ön plana çıktı.

Somali ordusunun yenilgisi sonrası askeri yönetime karşı muhalefet arttı ve Kuzeydeki klanlar Barre’ya karşı muhalefette ön plana çıktılar. Bunun üzerine Barre askeri gücünü kuzeyde bulunan kendi vatandaşlarına karşı kullandı. Somaliland’ın başkenti Hergeisa’nın Mayıs 1988’de bombalanması ve binlerce Somalilinin kendi devletlerine ait uçaklar tarafından vurulması bu dönemde yaşanan en trajik olaylardandır. 1977 ile birlikte aşınmaya başlayan devlet kapasitesi 1991’e gelindiğinde çökme noktasına geldi. Kuzey ve Güney’den gelen silahlı kabilelerin Barre’yi devirmek için Mogadishu’ya yürümesi sonrasında Barre’nin aşınan gücü son demlerine geldi ve müttefikleri de Barre’yi terk etti. Barre’nin Ogaden savaşı sonrası kullandığı klan siyaseti kendinin sonunu getirdi ve 1991’in sonuna geldiğinde Siad Barre hükümeti tamamen çöktü. Zaten Ogedon savaşı sonrası yükselen klan siyaseti Barre’nin iktidarı kaybetmesi ile tekrar yükseldi. Somaliland’ın bağımsızlığını ilan ettirmesi de bu döneme denk gelmektedir. Toplumu kutuplaştırıp marjinalize eden Siad Barre’nin rejiminin çökmesi Somali’de güç devşirmek isteyen diğer silahlı grupların birbirleri arasında çatışmasına neden oldu. Bu süreç ülkeyi her grubun kendi çıkarını korumak için diğeri ile çatıştığı, toplum sözleşmesinin olmadığı, Hobbes’un Leviathan’ının uzaklara gittiği bir iç savaşa sürükledi. Leviathan’dan mahrum kalan Somali devletinin kapasitesi tamamen aşındı. Vatandaşlarını ne birbirlerinden ne de kendini devlet olarak kabul eden silahlı grupların hışmından koruyabilecek siyasal bir yapılanma kalmayınca ilk göç dalgaları başladı. İlk göç dalgaları içsel ve komşu ülkelere olup tamamen iç savaşın getirdiği istikrarsızlık, güvensizlik ve insani kriz ortamından kaçmak amaçlıydı. 

2004 yılına gelindiğinde ise Abdullahi Ahmed Yusuf Cumhurbaşkanlığında Amerika destekli bir geçiş hükümeti kuruldu. Fakat geçiş hükümeti kabul görmemesi ve Somali’yi yönetmekte başarısız olması sonucunda İslam Mahkemeleri Birliği’nin (ICU) sahneye çıktığını görüyoruz. İslam mahkemeleri Birliği bu geçiş hükümetine karşı muhalefet ediyor ve rakip bir hükümet kuruyor. ICU 2006 ya kadar önemli kazanımlar elde edip ve Mogadişu dahil neredeyse ülkenin güneyinin tamamını kontrol etmeye başlamıştır. ICU 10 yılı aşkın süre sonra ülkenin havaalanını ve limanını açmıştır. Fakat işgalci bir güç olmaya devam eden Etiyopya Aralık 2006’de Somali’ye tekrardan giriyor ve Mogadişu’yu İslam Mahkemeleri Birliği’nden geri almasıyla birlikte ICU zayıflıyor ve güneye çekiliyor. İlerleyen dönemde ICU’da bölünüyor. Daha ılımlı olan bir taraf Batı ile uzlaşmayı kabul edip geçici hükümetin kurulmasının yolunu açarken aşırılık yanlısı diğer taraf ise ılımlıları tekfir ederek bugün birçok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edilen El-Şebab’ı kurmuştur. Zaten farklı çıkar gruplarının amansız mücadelesine sahne olan Somali, El-Şebab’ın kurulması ile birlikte merkezi hükümeti ve onunla birlikte ülkede çalışan yabancı güçleri satılmış ve işgalci olarak gören bir terör örgütü ortaya çıkıyor. Klanlar ve savaş ağaları arasındaki mücadelenin geri çekildiği bu dönemde merkezi yönetim ve El-Şebab arasında ki çatışma artıyor. El-Şebab’ın kontrolü altında bulunan yerlerde olmasa da federal yönetimin ve üye devletlerin kontrolü altında bulunan yerlerde El-Şebab saldırıları o günden bugüne hala devam etmektedir. Yukarıda bahsedilen iki temel olgu olan iç savaş ve terör Somali diasporasının oluşmasını tetikleyen temel iticiler olmuştur.

Somali oldukça verimli topraklara sahip olsa da Somali’de devlet kapasitesinin yetersizliği ve El-Şebab’ın ülkenin önemli bir bölümünü elinde bulundurması nedeniyle insanlar temel gündelik ihtiyaçlarını karşılama noktasında sıkıntılar yaşamaktadırlar. Ülke genelinde hala birçok bebek yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Devlet otoritesinin olmayışı ve terör örgütünün merkez ile taşra arasındaki bağlantıyı koparması nedeniyle birçok bölge bugün hala açlık ve susuzlukla karşı karşıya kalmaktadır. Devlet otoritesinin, teknolojinin ve ulaşım imkanlarının olmaması kıtlık ve kuraklık yaşanması durumunda Somali’nin tek başına başa çıkamadığı sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Her ne kadar ülke toprakları verimli olsa da ekilen ürünlerin teknolojik eksikliklerden dolayı işlenememesi, saklanamaması ve bir yerden diğer yere taşınamaması gibi nedenlerle kıtlık zamanlarında ülke önemli sıkıntılar yaşamaktadır. İç savaş ve terörün getirdiği doğrudan sonuçlardan olan bu süreçte ülkede göçün artması ve diasporaya giden yolun açılmasında önemli nedenlerden birisidir.

Yukarıda sayılan bu süreçler ve sonuçlar nedeniyle Somalililer hem komşu ülkelere hem de fırsat bulmaları halinde Batılı ülkelere göç etmişler ve bugün hala göç etmeye devam etmektedirler. 

Somali Diasporasının Bugünü

Somali diasporasını tanımlarken ilk olarak kimlerden bahsettiğimizi netleştirmemiz gerekmektedir. Somali diasporası denildiğinde Büyük Somali (Greater Somalia) olarak bilinen ve bugün Somali Federal Cumhuriyeti’nin resmi sınırlarının çok daha ötesini kapsayan Somali milletine ait insanların yaşadıkları bölgede doğup farklı sebeplerden dolayı bu bölgelerden göç eden insanlardan bahsedilmektedir. Somali diasporası denildiğinde her ne kadar iç savaş ve onun devamında gelişen olaylar sonucunda diğer ülkelere göç eden Somalililer anlaşılsa da bu gerçekliğin sadece bir kısmını oluşturmaktadır. Aslında Greater Somalia bölgesinde (eski İtalyan Somalisi, İngiliz Somalisi, Fransız Somalisi, Etiyopya topraklarında bulunan Ogaden ve Kenya topraklarında bulunan Kuzey Sınır Bölgesi) hala milyonlarca Somalili yaşamakta olup bu bölgelerden göç edenlerde doğal olarak Somali diasporasının birer parçası olarak kabul görmektedir.

BM raporlarına göre 2015 yılında 2 milyon civarında Somali dışında farklı topraklarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Somali’de politik çatışmaların ortaya çıkması ve ardından güven ortamının yok olmasıyla birlikte kendi topraklarını terk etmek zorunda kalan Somalililer ilk olarak soluğu Büyük Somali’ye dahil olan ve kendi akrabalarının yaşadıkları Somali’ye komşu Kenya, Etiyopya ve Cibuti topraklarda almışlardır. Bu yüzden de diasporada yaşayan Somalililerin büyük çoğunluğu bu ülkelerde yaşamaktadırlar. Somali ile kara sınırı olan ülkelere ek olarak bu dönemde en fazla Somaliliye ev sahipliği yapan ülkelerin başında Somali ile tarihi bağlara sahip olan Yemen gelmekteydi. Foreign Policy’den Robbie Gramer’e göre Yemen iç savaşı öncesinde komşu Yemen topraklarında 500.000 civarında Somalilinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Somali’de bulunan bazı kabilelerin Yemen topraklarında bulunan kabileler ile tarihi akrabalıkları göz önünde bulundurulduğunda neden bu kadar çok Somalilinin Yemen’e sığındığı anlaşılabilecektir. Komşu ülkelerin yanı sıra başta coğrafik olarak Somali’ye yakın olan Uganda, Tanzanya, Sudan ve Mısır gibi ülkeler olmak üzere Afrika’nın farklı ülkelerinde önemli miktarda Somalili yaşamaktadır. Ticaret faaliyetlerindeki başarıları ile bilinen Somalililer hali hazırda Afrika’nın birçok ülkesinde ticari faaliyetlere katkı sunmaktadırlar. Bunun yanında ise birçok Somalili genç eğitim almak için Afrika’nın farklı ülkelerinde ikamet etmektedir.

Afrika kıtası dışında Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri önemli denilebilecek miktarlarda Somaliliye ev sahipliği yapmaktadır. Bu bölgelerde bulunan Somalililerin çoğu iç savaş ve terör gibi nedenlerle bu ülkelere göç edip buralarda hayatlarına devam etmişlerdir. Avrupa’da Birleşik Krallık, İsveç, Norveç, Hollanda, Almanya, Danimarka ve Finlandiya'da, Kuzey Amerika’da ise ABD ve Kanada’da Somali diasporası gözle görülür boyutlara ulaşmıştır. Bu bölgelere göçler 1980lerin sonu ile birlikte ülkede istikrarsızlığın artması sonucu başlamıştır. Bu dönemde ülkeyi terk edip Avrupa ve Amerika’ya yerleşen Somalililer ilerleyen dönemde iç savaşın ve terörün şiddetlenmesi ile ülkelerine geri dönememişler ve bu topraklarda kendilerine yeni hayatlar inşa etmek zorunda kalmışlardır. İç savaşın ve daha sonrasında terörün şiddetlenmesi bu kişilerin ülkelerine dönmelerinin önünde engel olmuş ve bu ülkelere yerleşen kişiler dönebilecek bir toprakları olmadıkları için gittikleri ülkelere en iyi şekilde uyum sağlama çabasında olmuşlardır. ABD temsilciler meclisine seçilen ve Trump’a karşı muhalefeti ile popülaritesini oldukça artıran İlhan Omar, Liberal Parti üyesi ve Aileler, Çocuklar ve Sosyal Gelişim Bakanı olarak Kanada kabinesinde kendine yer bulan Ahmed Hussen ve 2009'dan beri Uluslararası Adalet Divanı'nda görev yapan Somalili yargıç Abdulqawi Ahmed Yusuf gibi isimler Somali diasporasının bu bölgelerde görünen yüzleri olmuştur.

Türkiye’de Somali Diasporası

Somali diasporasının her geçen gün arttığı diğer bir ülke ise Türkiye’dir. Türkiye ve Somali Osmanlı dönemine dayanan tarihi ilişkilere sahip iki ülke olup, Somali’de Türkiye algısı tarihi, toplumsal, dini nedenlere bağlı olarak pozitif bir seyir izlemiştir. Osmanlı zamanında gelişen pozitif ilişkiler Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte dönemin saiklerinin de etkisiyle nötr bir hale gelmiştir. Fakat 1970lerle birlikte tekrar ikili ilişkiler geliştirilmiş ve karşılıklı elçilikler açılmıştır. Fakat 1990lı yıllarla birlikte Somali iç savaşının şiddetlenmesi Türk Somali ilişkilerini tekrar sekteye uğratmıştır. Bütün bu dalgalı ilişkilerin seyri 2011 yılında o dönemde Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi ve himayesinde bulunanların canı pahasına 20 yıl sonra ilk defa Somali’yi ziyaret eden lider olmasıyla birlikte değişmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti yıllardır süren iç savaş, işgal, terör ve doğal afetlerin getirmiş olduğu insani kriz ile aynı anda boğuşmaya çalışan Somalililer için bir umut kaynağı ve Somali tarihinde parmakla gösterilen günlerden birisi olmuştur. Bu ziyaret sonucu Türkiye Somali’deki insani krizi bitirmek ve çökmüş devleti kurumları ile birlikte yeniden inşa etme çabası içerisine girmiştir. Bu çerçeve bir yandan Somali’de inşa ve imar çalışmaları başlamış diğer yandan ise Somalili gençler farklı vesilelerle eğitim alıp kendi ülkelerinin yeniden inşası ve imarı çalışmalarına katılmak için Türkiye’ye getirilmiştir. Türkiye’nin Somali’ye uzatmış olduğu yardım eli Somali milleti tarafından minnettarlıkla karşılanmış olup bugün Somali’nin neredeyse bütün kesimleri Türkiye’ye karşı iyi duygular beslemektedir. Güncel gelişmelere ve ilişkilerin artan dozuna paralel olarak Türkiye’deki Somali nüfusu 2011 yılından beri her geçen gün daha fazla artmaktadır. Bugün gelinen noktada başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok ilinde Somalililere rastlamak mümkündür.

Türkiye’de artan Somalili nüfusunun temelde 4 nedeni bulunmaktadır. Tarihi ilişkiler ve Türkiye’nin Somalililer tarafından huzur içinde yaşanabilecek bir Müslüman devlet olarak görünmesi, 2011 sonrası Türkiye’nin Somali’de artan yapıcı rolüne duyulan hayranlık, Avrupa ve Amerika’da artan Müslüman ve yabancı düşmanlığının diasporada yaşayan Somalilileri Türkiye’ye taşınmaya teşvik etmesi ve son olarak ta Türkiye’ye eğitim, sağlık ve ticaret için gelen Somalilerin Türkiye’de yerleşik hale gelmeleridir. Üçüncü maddeden anlaşılacağı üzere Türkiye’ye yerleşen Somalililer sadece Somali’den Türkiye’ye gelmemekte aynı zamanda Avrupa ve Amerika’da bulunan ülkelerin pasaportunu taşıyan birçok Somalilide Türkiye’ye göç ötmekte ve Türkiye’de iş ve hayat kurma girişimlerinde bulunmaktadırlar.

Türkiye’yi Somalililere ev sahipliği yapan diğer ülkelerden ayıran önemli bir özellik bulunmaktadır. Diğer ülkeler göç edenleri ülkelerinde misafir ederken; Türkiye 2011 sonrası Somali’de oynadığı etkin ve yapıcı rol ile olağanın aksine diasporadan Somali’ye doğru geri göçün gerçekleşmesine katkı sunmuştur. Özellikle Avrupa ülkelerinden Somali’ye doğru gerçekleşen geri göçün temel nedeni 2011 sonrası Türkiye’nin Somali’de oynadığı roldür. Somali’de istikrarın artışı ve güvenliğin sağlanması yönünde Türkiye’nin Somali Federal Cumhuriyeti’ne olan desteği diasporada yaşayan Somalilileri Somali’ye dönme noktasında teşvik etmiştir. Bugün Avrupa ve Amerika’dan gelen birçok Somalili hem Somali siyasetine dahil olmaya hem de ticari hayatına katkı sağlamaya çalışmaktadır.

Türkiye’de artan Somali nüfusu beraberinde Somalililere hizmet eden sektörlerinde doğmasına neden olmuştur. Özellikle Ankara Kızılay’da artan Somali popülasyonunun temel nedeni budur. Somalililer restoran, market, berber gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için bulundukları şehirlerin ticari hayatlarında aktif roller oynamaktadırlar. Türkiye’de bulunan Somalilileri yardıma muhtaç kimseler olarak görüp, onları ötekileştirme girişimi yapılan en önemli hatalardandır. Zaten önemli bir kısmı Avrupa ülkelerinden gelen bu kişiler maddi problemleri olmayan, aksine Türk ekonomisine katkı sunma potansiyeline sahip tüccarlardır. Türkiye ve Somali arasında artan ticaret hacminin nedeni de Türkiye’de buldukları her ürünü Somali pazarına sokmak için uğraşan Türkiye’de yaşayan Somalililerdir. Bu yüzden de Türkiye’de bulunan Somalililere karşı geliştirilen nefret söylemi hem Türkiye’ye hem de Türk Somali ilişkilerine zarar vermektedir. Uysal kişilikleri ve bulundukları ülkelere uyum sağlama noktasında yetenekleri ile bilenen Somalililer Türk toplumuna uyum sağlamak için de ellerinden gelen bütün çabayı göstermektedirler. Türkiye’nin de devlet ve toplum olarak Somalililerin Türkiye’ye uyum süreçlerini hızlandıracak faaliyetleri desteklemesi yerinde olacaktır.