Cesur Bir Adamın Hikâyesi; Ömer Kanoute
Peren Birsaygılı Mut

Sevilla yani Endülüs… Kanoute’ya çıktığı yolculukta adeta bambaşka bir güç katacaktı.

Endülüs’ün kalbi Sevilla’da 700 sene sonra ilk kez camii yapılması için 1 milyon dolar topladı.            

Oruç tutarak çıktığı maçlarda en çok golü attı.


2005 senesinde Londra’da patlayan bombanın ardından İslamifobik saldırılar artarken, futbol sahaları da hiç şüphesiz bu artan tehlikeden nasibini almaya başlamıştı.  Ve bu ırkçı öfkenin en çok yöneldiği isimlerin başında Tottenham’ın santraforu Ömer Kanoute geliyordu. Muazzam bir futbol seyircisi olmamama rağmen iyi bildiğim bir isimdi Kanoute. Mali asıllıydı, Fransa’da doğmuştu ve henüz birkaç sene önce artık hayatını iyi bir Müslüman olarak yaşamaya karar verdiğini ilan etmişti.

Charles Dickens’in muazzam romanı “İki Şehrin Hikâyesi”ndeki gibi Paris ve Londra arasında bağlantı kurmak mümkün şimdi. Zira Londra’da bu bombanın patladığı ve her zaman olduğu gibi yine Müslümanların suçlandığı esnada, Fransa’da büyük bir göçmen isyanı patlak vermişti. Sebebi iki Afrikalı gencin polisten kaçarken elektrik akımına kapılıp ölmesiydi. Ve o zaman, kalabalığın arasındaki Cezayirli bir çocuk, şöyle haykırıyordu elinde meşale; "Yakıyoruz çünkü sesimizi duyuracak tek şey bu. Bu, vatandaş sayılmayanla, alttakilerle dayanışma. Bunu yapmalıyız ve ailelerimiz bunu anlamalı. Onlar hiçbir şey yapmadan, sessizce acı çektiler. Seçeneğimiz yok, çamura batıyoruz. Ve Fransa başımızın üstünde duruyor."

Jean Paul Sartre’nın, Frantz Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabına yazdığı önsözde kullandığı meşhur bir ifade vardı; Soylu ruhlarımız ırkçıdır. Friedrich olan ismini Ömer olarak değiştiren Kanoute de, işte tam da böylesine hayatın içerisinden gelmişti İngiliz takımına. Elektrik akımına kapılarak ölen iki gençle aynı kalabalık ailenin üyesiydi o da.  Tek Müslüman oyuncu olarak oynadığı Tottenham’da daha fazla dayanamamış ve Sevilla’ya transfer olmuştu.

Sevilla yani Endülüs… Kanoute’ya çıktığı yolculukta adeta bambaşka bir güç katacaktı.

2006-2007 sezonunda, İspanya Ligi’nin en çok gol atan futbolcusu o olmuştu. Henüz Endülüs’e gelir gelmez elde ettiği bu büyük başarı ile Sevilla’nın uzun yıllardan sonra UEFA Kupası’nda ikincilik elde etmesini de sağlamıştı. Ancak Fransa’dan beri peşinde olan saçmalık burada da onu bulmuş, attığı gollerden sonra secdeye gitmesi İspanyol basını tarafından sert bir dille eleştirilmişti. O ise, tüm kötü yorumlara rağmen inandığı doğruları cesurca savunmaya devam edecekti. Bunlardan birisi ise, bir bahis-kumar firmasıyla anlaşayan takımının formasında bulunan logoyu çıkartarak maça çıkmaktı. 

Herşeye kulaklarını tıkamış, kendini Endülüs tarihinin büyüsüne bırakmıştı adeta. Sevilla'ya ilk geldiğinde cami bulmakta zorluk çektiği için bir mescit satın almış ve burayı geçici cami olarak devreye sokmuştu. Ancak artık 700 seneden sonra Sevilla’ya güzel bir camii yaptırmanın zamanı gelmişti. İspanya'nın 2 milyonluk Müslüman nüfusunun 30 bini Sevilla'da yaşıyordu. Ve buradaki Müslümanlar bodrum katlarında dua ediyorlardı.  Kanoute, yürüttüğü kampanya ile, ki bir çoğumuzun onu daha yakından tanıması da bu sayede olmuştur, 1 milyon dolar toplayarak Sevilla’ya camii yaptıracaktı.

Bir yandan başka bir tartışmanın daha odağında olmuştu Kanoute o yıllarda. Ramazan ayındaki tüm maçlara oruçlu çıkıyordu. Takımın teknik direktörü Marcelino, tüm ısrarına rağmen vazgeçirememişti onu bu kararından. Herkes onun performansının düşmesini beklerken, o oruçlu çıktığı maçlarda yüksek bir performans göstererek ve peşpeşe goller atarak, büyük bir gol atmış oluyordu kendisine muhalefet eden herkese.

Fransa’nın yoksul mahallelerinde büyüyen bu genç adamın nasıl güçlü bir karaktere sahip olduğunu anlamıştı artık herkes. 2009 senesinde Gazze’ye saldırılar devam ederken, Deportivo La Coruña'ya karşı oynadıkları maçta, yine enfes bir gol attıktan sonra formasını çıkaracak ve kameralara dönerek üzerinde “Filistin” yazan tişörtünü gösterecekti tüm dünyaya.

Ömer Kanoute, gol kralı oldu, Afrika kıtasının en başarılı futbolcusu seçildi ve daha nice başarıya imza attı. Ancak onun en büyük başarısı kendisi olmak, iyi bir Müslüman olmak için gösterdiği muazzam inattı.  Ağzından insan sözcüğünü düşürmeyen ancak yüzyıllardır hem kendi sokaklarında, hem de dünyanın her yerinde insan katletmeye devam eden bir sistemin çarkları arasında kaybolmadı. Ömer olmak istedi ve Ömer oldu.