Büyük Doğu’nun Öncü Ruhu: Necip Fazıl Kısakürek
YAZAN: DURAN BOZ


Sözün yatağını genişleteceği günler yakındır ve toprakta, mübarek vakitlerin Tohumu filizlendikçe, Büyük Doğuküheylanı bin bir oğul verir! Ruhun Diriliş saatleri işler sonunda…

Necip Fazıl’ın bildiği tek şey, “bir şey” aradığıdır. Onu “bulmadan, ona ulaşmadan, mümkünse ona sahip olmadan huzur” duymaz.

Şair, ikinci şiir kitabı Kaldırımlar’ı yayımladığında yirmi dört yaşındadır. Bütün yurdu saran fırtınanın adı, Kaldırımlar’dır artık. Hemen herkes onun şiirlerinden bahseder.

Necip Fazıl, 26 Mayıs 1904’te Çemberlitaş’ta büyükbabası Mehmet Hilmi Efendi’ye ait bir konakta doğar. Soyu, Dulkadiroğulları’na kadar uzanan varlıklı bir ailenin tek oğludur. Hastalıklarla içli dışlı bir çocukluk geçirir. Henüz beş yaşındayken büyükbabasından okuma yazma öğrenir. Sekiz yaşındayken Fransız Papaz Okulu’na başlar. Ardından da Amerikan Koleji’ne geçer. Emin Efendi’de bir süre okuduktan sonra aynı yıl içinde iki okul daha değiştirir. 1916 ile 1920 yılları arasında Mekteb-i Fünun-u Bahriye-i Şâhane’ye girer. Burada okurken elle yazılmış tek nüshalık Nihal adlı bir dergi çıkarır.;

Üniversite öğrenimi için ise İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne yazılır. 1924’te Maarif Vekâleti’nin Avrupa’ya tahsile gönderilecek lise ve Darülfünun öğrencileri arasında açtığı sınavda gösterdiği üstün başarı ile üniversitedeki dönemlerini tamamlamış sayılır. On dokuz yaşında, Fransa yolcusu bir öğrenci olarak kafası karmakarışıktır. Sorbon Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne kaydolur. Necip Fazıl’ın “Paris yaşamı, aldığı ya da alacağı eğitimden öte, yaşamına yön verecek gelişmeler ve en önemlisi de uzun süre devam ettiği bohem hayatı” açısından önem taşır.

Paris’te, Ali Fuat Başgil’le tanışır. Ancak, kısa sürede Burhan Ümit Toprak dışında herkesten kopar. Paris’te bütün bir mevsim gün ışığını görmez. Gündüz nasıldır, haberi olmaz. Gün doğarken yatar, gecenin başlangıcında da hafakanlarla yatağından fırlayıp kulübe koşuverir. Amansız bir biçimde kumar hastalığına tutulur. Sonunda, “bakanlık, gönderdiği öğrenci müfettişi aracılığıyla tahsisatını keser. Yol parasını da vererek Necip Fazıl’ı” Türkiye’ye çağırır.

***

Türkiye’de şiirlerinin Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmasının ardından Peyami Safa, Nurullah Ataç, Yakup Kadri gibi dönemin önemli yazarlarının beğenisini kazanır. Bu ilk şiirlerinden biri Ahmet Haşim’in yönetiminde yer aldığı Yeni Mecmua’da yayımlanır. Mezar Kitabesi adındaki bu şiir o günün şartlarında ilgiyle karşılanır. Kimseyi beğenmemesiyle meşhur olan Ahmet Haşim’in “Çocuk, bu sesi nereden buldun?” demesi bile şairi doyuramaz.

“Ben Bu Kaldırımların Emzirdiği Çocuğum!”

1925’te ilk şiir kitabı Örümcek Ağı yayımlanır. Şair, ikinci şiir kitabı Kaldırımlar’ı yayımladığında yirmi dört yaşındadır. Bütün yurdu saran fırtınanın adı, Kaldırımlar’dır artık. Hemen herkes onun şiirlerinden bahseder. Kaldırımlar şiiri, elden ele dolaşır. Necip Fazıl’ın herkesçe tanınmasını sağlayan bu şiir âdeta bir marş gibi durmadan tekrarlanır.

1932’te yayımlanan Ben ve Ötesi’nden sonra Necip Fazıl, bir şiir dâhisi olarak kabul edilir. Necip Fazıl’ın ise bildiği tek şey, “bir şey” aradığıdır. Onu “bulmadan, ona ulaşmadan, mümkünse ona sahip olmadan huzur” duymaz. İçindeki noksanlık ve bir türlü dindiremediği suçluluk duygusu, “Büyük Veli” dediği kimseyle tanışıncaya kadar eksilmez. Bu karmaşa, bir gün eve dönmek için bindiği Şirket-i Hayriye Vapuru’nda karşılaştığı, gözlerini sabit bir biçimde kendisine yönelten, hiç tanımadığı, bir daha da görmeyeceği “hızır tavırlı” bir adamın uzattığı kâğıtta yazılı adrese gidinceye kadar kesintisiz devam eder.

Abidin Dino ile birlikte Eyüp sırtlarındaki adrese giden Necip Fazıl, “burada Nakşibendî Şeyhi Abdülhakim Arvasi ile tanıştığı anda rahatladığını, birbirinin içine girerek yatağını kaybetmiş olan bütün duygularının yatıştığını hisseder…” İçindeki huzur, eserlerine ve üretkenliğine de yansır. Ne de olsa “tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.” İlkin, buhranlı günlerinden kurtuluş niteliği taşıyan Tohum’u tamamlar. Sonrasında ise “ilk gençliğinde olduğu gibi sonsuzluğa, Allah’a, ölüme dair şiirler” yazar ve ardından Ağaç dergisini çıkar­maya başlar. Bu sıralarda tamamladığı, Bir Adam Yaratmak piyesi 1937’de Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenerek büyük bir beğeni toplar.

Necip Fazıl, 1936-1937’de Ağaç dergisini toplam on yedi sayı yayımlar. Tam bir edebiyat dergisidir, siyaset yoktur Ağaç’ta. Dönemin usta kalemlerinin çoğu Ağaç dergisi etrafında toplanır. Birçok genç kalem onun yanında yetişir. Bu dergide yazdığı yazılar dönemin siyasal iktidarıyla karşı karşıya gelmesine neden olur. Bundan dolayı mahkemelerde pek çok sorgulamayla karşı karşıya kalır. Kendi çelişkilerinden arınmış olan Necip Fazıl, giderek daha politik ve daha sert eleştirilerin” yazarı olmaya başlar.

17 Eylül 1943’te ise Büyük Doğu’yu çıkarır. Büyük Doğu; kırkıncı sayısında yayımladığı, “Allah’a itaat etmeyene itaat olunmaz.” mealindeki bir hadis nedeniyle ilk kez kapatılır. 1950’ye gelindiğinde ise hakkında “açılan bir başka davanın beraatla sonuçlanmasının ardından serbest bırakılacağı celseyi beklerken, bu defa da, daha önce beraatla sonuçlanan bir davanın hukuka aykırı biçimde yeniden görülmeye başlanmasıyla şaşkınlığa düşer. Eşi Neslihan Hanım’la birlikte yeniden hapis cezasıyla karşılaşır.” Üç aylık bir hapisliğin ardından, seçimleri kazanan Demokrat Parti’nin çıkardığı af kapsa­mına alınır. Necip Fazıl ve Neslihan Hanım cezaevinden salıverilen ilk isimler olur. Özgürlüğünün henüz sekizinci ayında Necip Fazıl, Demokrat Parti Hükümeti tarafından da tutuklanır fakat dava sonucunda Necip Fazıl’ın olaylarla bir ilgisinin olmadığı anlaşılır.

Ve İhtilal… Ve Yeniden Doğuş…

1960 İhtilali’nde pek çok aydın gibi Necip Fazıl da tutuklanarak, çok kötü koşullar altında dört aya mahkûm olur. Hapishaneden çıktığında, “Herkesi yanıma almayacağım.” der. Genç kalemlerle bir arada olmayı seçer. Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Akif İnan, Erdem Bayazıt, Atasoy Müftüoğlu gibi genç kalemler, Büyük Doğu’nun okur sütunlarından yetişmeye devam eder. Bu süreçte Büyük Doğu neredeyse bir siyasi parti kimliği kazanır. Büyük Doğu Fikir Kulübü’nü kurar. Bütün bir ülkeyi, konferans salonuna çevirir…

***

Necip Fazıl’a göre, sözün yatağını genişleteceği günler yakındır ve toprakta, mübarek vakitlerin Tohumu filizlendikçe, Büyük Doğu küheylanı bin bir oğul verir! Ruhun Diriliş saatleri işler sonunda… Edebiyat’ın dikkat çağrısı Yedi İklim’de okunur. Sonu Mavera’ya çıkacak bir yolculuğun Kayıtlar’ı ışıtır her yanı. Yolları Hece’leyen genç âşıkların şuuruna yazılır Anadolu. Hedefe varmayan mızrağı utandıracak yılların sorgusuna başlanır.