BOSNA VE SREBRENİCA’DA BOŞNAK SOYKIRIMI
Prof. Dr. Âdem Fazlıoğlu


Srebrenica halkının ve silahsızlaştırılmış Boşnak askerlerinin ruhsal ve fiziksel direnci yok edildi. Savaş senaryosunu yazan ve birkaç ay sonra dayatılacak ''barışın'' koşullarını hazırlamak isteyen güçler, Sırpların Doğu Bosna'da Srebrenica ve Zepa dahil tüm bölgeyi işgal etmesine yeşil ışık yaktılar

Boşnaklar savaşın ilk günlerindeki şaşkınlıklarını üzerlerinden attıktan sonra doğu Bosna'da nüfusun çoğunu oluşturdukları Srebnica ve Zepa kent merkezleri ile Zvornik, Bratunac, Vlasenica gibi kentlerin kırsal bölgelerinin kontrolünü Sırpların elinden geri aldılar. 

Sırplar başta Saraybosna olmak üzere, tüm Bosna Hersek sathında Boşnak Ulusunu, Boşnak Kültür Mirasını yok etmek üzere kitlesel katliamlara, etnik temizliğe ve soykırımlara giriştiler.  Sırplar özellikle Boşnak nüfusunun çoğunlukta olduğu Drina Nehrinin batı kıyısındaki Bijeline, Zvornik, Bratunac gibi kentlerde büyük katliamlar yaparak bölgeyi etnik olarak temizlediler.

Bosna Sancak Akademik Kültür ve Tarih Vakfı Eski Başkanı, Türkiye Bosna Sancak Derneği Başkan Yardımcısı, Rumeli Türk Dernekleri Federasyonu Başkan Yardımcısı

“Bizim Bosna dediğimiz şey Balkanlarda sadece bir toprak parçası değildir. Çoğumuz için Bosna sadece vatan değil, o bir fikirdir. Bu farklı din, farklı millet ve farklı kültür geleneklerine sahip insanların bir arada ve beraber yaşayabileceği inancıdır.”
Aliya İzzetbegoviç

“Coğrafya kaderdir” sözü   karşılığını tam olarak Bosna’da bulmaktadır ve Bosna-Hersek'in trajedisi esasen, 15.10.1991 günü Bosna Hersek Parlamentosunda Bosnalı Sırpların boykot ettiği oturumda Boşnak ve Hırvat üyelerin evet oyları sonucu Bosna Hersek'in bağımsızlığının ilanı ile başlıyordu. AB ülkeleri Slovenya ve Hırvatistan'ın bağımsızlığını tanıdı, Makedonya'nın bağımsızlığını Yunanistan veto etti, Bosna Hersek'in bağımsızlığının tanınması referandum şartına bağlandı (15.01.1992). Bosna Hersek'te bağımsızlık referandumu yapıldı. Sırplar referandumu boykot etti. Boşnak ve Hırvat halkının katılımı ile toplam nüfusun %70'i oy kullandı. Oy kullananların %99'u bağımsızlık yönünde oy kullandı (01.03.1992). Bosnalı Sırplar ''Republika Sırpska'' adı altında Bosna Hersek içinde bağımsızlıklarını ilan ettiler (27.03.1992).

Sırplar Kuzey Doğu Bosna'da Bijelina kentinde Boşnaklar üzerinde ilk kitlesel soykırım hareketlerine başladılar.  Ertesi sabah, azılı çektik “Arkan” komutasındaki paramiliter Sırp çeteleri kente saldırdı. Bu ilk saldırıda hazırlıksız yakalanan Boşnaklardan yüzlercesi katledildi. Katledilmiş yerde yatan Boşnak erkeklerini tekmeleyen Sırp Çetniklerinin fotoğrafları dünyaya servis edildi. Bölgede tam bir etnik temizlik hareketi başlatıldı. Drina nehrinin batı kıyısındaki tüm Bosna kentlerinde Sırp saldırısı başladı (01.04.1992).

Saraybosna'da savaş karşıtı mitinge katılanların üzerine paramiliter Sırp çeteleri ve Sırpların kontrolündeki Yugoslavya Ordusu tarafından ateş açıldı. Savaşın, Saraybosna'daki ilk sivil kurbanı, savaşın sembol ismi Suada Dilberoviç öldürüldü. Sırbistan ve Karadağ'ın kontrolündeki Yugoslavya Ordusu ve Sırp paramiliter çeteleri tüm Saraybosna çevresini üç buçuk yıl sürecek kuşatma altına aldı (05.04.1992).

AB Bakanlar Konseyi oy birliği ile Bosna-Hersek'in bağımsızlığını tanıdı (06.04.1992).

ABD, Slovenya, Hırvatistan ve Bosna-Hersek'in bağımsızlığını tanıdı (07.04.1992).

Bosna-Hersek'i savunmak üzere Bosna Hersek Ordusu resmen kuruldu (15.04.1992).

Sosyalist Federatif Yugoslavya Cumhuriyeti resmen dağıldı. Onun “mirası” üzerine Sırbistan ve Karadağ tarafından ''Birleşik Yugoslavya Cumhuriyeti'' kuruldu (27.04.1992).

Bosna Hersek Birleşmiş Milletlerin 757 sayılı kararı ile Birleşmiş Milletler üyeliğine kabul edildi (22.05.1992).

Bütün bu gelişmelerden sonra Sırplar başta Saraybosna olmak üzere, tüm Bosna Hersek sathında Boşnak Ulusunu, Boşnak Kültür Mirasını yok etmek üzere kitlesel katliamlara, etnik temizliğe ve soykırımlara giriştiler.  Sırplar özellikle Boşnak nüfusunun çoğunlukta olduğu Drina Nehrinin batı kıyısındaki Bijeline, Zvornik, Bratunac gibi kentlerde büyük katliamlar yaparak bölgeyi etnik olarak temizlediler.  Sırplar aynı şeyi Srebrenica'da da yapmak istediler. Amaçları, tarihleri boyunca hiçbir zaman egemenlik kuramadıkları, asırlardır göz koydukları Drina Nehrinin Batı kıyılarını ele geçirerek Drina nehrini sınır olmaktan çıkarmak, Bosna-Hersek'in büyük bölümünü Sırbistan ile birleştirerek ''Büyük Sırbistan''ı kurmaktı. Sırp Ordusu ve Paramiliter Sırp Çeteleri (Çetnikler), savaşın ilk günlerindeki Boşnakların dağınıklığından yararlanarak Srebrenica'yı üç haftalık bir süre ile işgal ettiler. Yaşlı, genç, kadın, bebek, çocuk demeden yüzlerce masum sivil insan katledildi. Ancak Boşnaklar kısa sürede toparlanarak Srebnica'yı Sırplardan geri aldılar.

Boşnaklar savaşın ilk günlerindeki şaşkınlıklarını üzerlerinden attıktan sonra doğu Bosna'da nüfusun çoğunu oluşturdukları Srebnica ve Zepa kent merkezleri ile Zvornik, Bratunac, Vlasenica gibi kentlerin kırsal bölgelerinin kontrolünü Sırpların elinden geri aldılar.  Ancak kısa bir süre sonra tüm bölgeler Sırplar tarafından yeniden abluka altına alınacak, bu bölgelere hiçbir taraftan ne askeri ne de insani yardım ulaştırılamayacaktı. Tüm bu bölgede 1992'den 1993'e geçirilirken, o yılın kış ayları çok zor şartlar altında geçirildi. Açlıktan ölümler bile kayda geçti.

1993 yılının ocak ayı sonunda ''Bosna Sırp Ordusu'' bölgede karşı saldırıya geçti. Bu saldırı sonunda Sırplar; Zepa ve Srebrenica kent merkezleri dışında kalan hemen hemen tüm bölgeyi ele geçirdiler. Bunun sonucunda bölge kırsalında yaşayan tüm Boşnak halkı, canını kurtarmak amacıyla her şeylerini geride bırakarak Srebrenica ve Zepa'ya sığındılar. Takip eden günlerde Srebrenica ve Zepa'da büyük bir insanlık dramı yaşandı. Savaştan önce nüfusu 10.000 kişi civarında olan Srebrenica 50.000 kişi barınmaya çalıştı. Kent o kadar kalabalık hale gelmişti ki bazı insanlar sokaklarda yatıyor, bazıları yakındaki ormanlık alan içinde kurdukları ilkel barınaklarda hayata tutunmaya çalışıyordu.

Sırplar Srebrenica ve Zepa'ya yönelik ablukalarını ve saldırılarını sıkılaştırarak Doğu Bosna'daki son direniş kalelerini ele geçirmek için bu kentlerde barınmaya çalışan sivil halk üzerine her gün ölüm yağdırmaya devam ediyordu. Bu saldırılardan özellikle 12 Nisan 1993 günü gerçekleştirilen saldırı çok zalimceydi. Kesintisiz Sırp ablukası ve saldırısı altında yokluk içinde geçirilen zorlu bir kıştan sonra, güzel bir bahar günü Srebrenica Orta Öğretim Kurumu'nun bahçesinde oyun oynayan, eğlenen gençlerin üzerine Sırp mevzilerinden atılan hava mermileri, bu gençlerden 56 tanesinin parçalanarak ölmesine, yüzlercesinin yaralanmasına neden oluyordu.

Bu olay ve Sırpların artan saldırıları üzerine; savaşı yönlendiren güçler 16 Nisan 1993 günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile Srebrenica ve Zepa'yı güvenli bölge ilan ettiler. Güvenli bölge kararı demek artık bu bölgelerin güvenliği benim sorumluluğumda demekti! Savaşan taraflar ''Güvenli Bölgelerde'' savaş operasyonlarına devam edemeyeceklerdi. Egemen güçler bu kararı gerekçe göstererek Birleşmiş Milletler Barış Gücü Askerleri eliyle, Srebrenica'da Boşnakların zaten çok sınırlı olan silahlarını ''sizi bundan sonra biz koruyacağız'' diyerek ellerinden aldılar.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından alınan “güvenli bölge” kararı Srebrenica'yı merkez kabul eden 50 km'lik bir daireyi 'güvenli bölge' kabul etmesine rağmen; Srebrenica ve Zepa'da toplanmış olan elli binin üzerindeki Boşnak halkı iki yılı aşkın bir süre ile Sırp kuşatması altında her türlü yoklukla mücadeleye, ''güvenli bölgede'' her gün Sırpların attığı havan mermileriyle ölmeye devam edecek, ancak bir süre sonra, yine de, dünyanın gözü önünde, tarihin kaydettiği en vahşi soykırımlarından birine kurban edilecekti.

28 Eylül 1993’te “Tüm Boşnaklar Meclisi “yapılan görüşmeler sırasında Boşnaklık kavramı, Bosna halkının ulusal kimliği olarak kabul edilmesine karar verdi. Boşnak adının resmen kullanıldığı ilk meclis oldu. Bosna Cumhuriyet Meclisi’nin 30 Mart 1994 tarihli oturumunda, ulusal tanımlama olarak Bosna-Hersek anayasasındaki “Müslüman” tanımının “Boşnak” tanımıyla değiştirilmesine karar verildi. Hırvatlarla yapılan anlaşmada, Dayton Anlaşması’nda, yeni anayasa da “MÜSLÜMAN” yerine “BOŞNAK” ismi yazıldı. 1-15 Ekim 2013 tarihleri arasında yapılan BOSNA HERSEK DEVLET nüfus sayımında Bosna Hersek halkı tarihte ilk defa “BOŞNAK” kimliği ile resmi olarak kendini deklare etti

1994 yılı BM Barış Gücü'nün Sırplar üzerinde baskı kurmaya çalıştığı, Sırpların buna direndiği bir yıl olarak karşılıklı tehditler ile geçti. Sırpların ''Güvenli Bölgelere'' ısrarlı saldırıları BM Barış Gücü'nün hava operasyonuna yol açıyor. Sırplar BM Barış Gücü askerlerini esir alarak bu saldırılara cevap veriyordu. Sırpların bu cüreti BM Barış Gücü'nün otoritesini yok ediyor, gelecek günlerde yaşanacak büyük sorunların adeta habercisi oluyordu. Sırplar Büyük Sırbistan hayati ile Bosna'daki Sırpların yaşadığı tüm bölgeleri kesintisiz bir şekilde Sırbistan ile birleştirme stratejisini gerçekleşmek üzere; 1995 yılının ilk günlerinden itibaren Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün Hollandalı Birliği dahil tüm bölgeyi ve her şeyi abluka altına aldılar. BM Barış Gücü'nün lojistik desteğini, Srebrenica halkının insani yardımlarını kestiler. Halkı aç susuz bırakarak şehrin işgali ve halkı üzerinde uygulanacak soykırımın alp yapısını hazırlamaya koyuldular.

Senaryo adım adım uygulandı. Srebrenica halkının ve silahsızlaştırılmış Boşnak askerlerinin ruhsal ve fiziksel direnci yok edildi. Savaş senaryosunu yazan ve birkaç ay sonra dayatılacak ''barışın'' koşullarını hazırlamak isteyen güçler, Sırpların Doğu Bosna'da Srebrenica ve Zepa dahil tüm bölgeyi işgal etmesine yeşil ışık yaktılar.  Birleşmiş Milletler Barış Gücü; elinin altında harekete geçirebileceği NATO gibi dünyanın en büyük savaş gücü olmasına rağmen, bu gücünü kullanmıyordu. Aylardır kesintisiz süren Sırp ablukası ve saldırıları sonuç vermeye başlamış, Srebrenica'daki silahsız, gıdasız halk ve yine çoğu silahsız Boşnak askerleri artık kentlerini – Srebrenica'yı savunamayacak hale gelmişlerdi. ''Güvenli Bölge'' artık Boşnaklar için güvenli olmaktan başka her şeydi.

Birleşmiş Milletler Barış Gücü NATO Hava Gücü'nü kullanma konusunda ''kararsız'' kalınca, 6.-10 Temmuz günlerinde azgınlaşan Mladic komutasındaki Sırp saldırıları ile Srebrenica düşmek üzereydi. Srebrenica ve çevresinde yaşayan Boşnak halkın tamamı Srebrenica kent merkezine sığınmıştı. On bin kişiyi aşan ordusu ve tüm ağır silahları ile kente saldıran Sırpların tarattığı panik ile 10 Temmuz 1995'te otuz bin kişiyi aşkın çocuk, kadın, yaşlı erkeklerden oluşan masum silahsız Boşnak halk kendisini korumakla görevli BM Barış Gücünün iki üssüne; Potocarideki ''Charlie'' ve Vezionica'daki ''Bravo'' üstlerine sığındılar.

Daha önceki birkaç gün boyunca Hollandalı BM Barış Gücü askerlerinin çoğunu esir alan Sırplar, üslerine sığınmış olan çocuk, kadın ve yaşlı erkeklerden oluşan silahsız sivillere ağır silahlarla saldırınca, korumakla görevli olduğu üssü terk eden esir alınmamış Hollandalı askerleri kaçarken gören sivil halk da bulabildiği her türlü araçla “güvenli bölge”den Boşnakların kontrolündeki bölgeye ulaşmaya çalıştı. Durumun ağırlaşması üzerine BM Barış Gücünün Srebrenica'daki Hollandalı komutanları sözüm ona hem kendi hükümetlerinden hem de BM Güvenlik Konseyi'nden acil hava desteği istediler. Ama yardım bir türlü gelmedi. Oysa BM Güvenlik Konseyi NATO'ya 11 Temmuz 1995 sabahı saat 06.00'da sözde hareket emri vermişti. Saat 06.00'da İtalya'nın Vicenze Hava Üssünden havalanan 60 uçak her nasıl olmuşsa bir türlü Srebrenica'ya gelip Sırp hedeflerini bombalayamadı. Bomba atmadan üslerine geri döndüler. ''Gizli'' bir el onlara geri dönmelerini ve Sırpların işlerini tamamlamalarına fırsat vermelerini istemişti. Öyle de oldu...

NATO'nun iki uçağının o gün saat 15.00 sularında iki bomba bırakıp Sırp tankını tahrip etmesi, Sırpların ellerindeki esir Hollandalı tüm askerleri öldürme tehdidi, NATO'nun operasyonu durdurmasına ve Sırpların yarım kalan işlerini; Büyük Soykırımı tamamlamalarına fırsat veriyordu. Sırplar Mladiç Komutasında o gün yani 11 Temmuz 1995 günü saat 16.00 sularında Srebrenica'ya girmişler, hemen hemen işlerini tamamlamışlardı. Şehre girişte Mladiç, “Bugün 11 Temmuz 1995. Sırp Srebrenicasındayız. Büyük Sırp Bayramının arifesindeyiz. Sırp İsyanından bu yana nihayet, bu coğrafyada Türklerden intikamımızı alma zamanı gelmiştir. Bu kenti Sırplara armağan ediyorum.” diyecekti. Mladiç'in bu sözleri Sırpların Türklere karşı asırlardır biriktirdikleri kin ve nefretin ifadesi olarak kayda geçiyor, savaşın kökleri ve takip eden birkaç gün içinde icra edilecek Büyük Soykırımın ip uçlarını veriyordu.

Bu cümleler akademisyenler tarafından üzerinde çalışılmış cümlelerdi. Çünkü Srebrenica var olduğundan beri Boşnaklara aitti. Tarihin hiçbir döneminde Sırpların olmamıştı. Özellikle Boşnaklar yerine “Türkler” sözü kullanılarak, gerçeği bilmeyen dünyaya Türklerden geri alındığı imajı uyandırılmak isteniyordu. Diğer taraftan Sırpların ellerine düşmemek için, mayın tarlaları ve ormanlık araziden, ama Sırp mevzileri olan bölgenin içinden, Bosna Ordusunun kontrol ettiği bölgeye ulaşmak için ''Ölüm Yürüyüşüne'' çıkan 14-72 yaş aralığında on beş bin civarındaki Boşnak erkekleri Temmuz sıcağında aç, susuz güvenli bölgeye geçmeye çalışırken BM üslerine sığınan çoluk çocuk, kadın ve yaşlı erkeklerden oluşan otuz bin civarındaki masum siviller çeşitli araçlarda Bosna Ordusunun kontrolündeki bölgeye geçmeye çalışıyordu. İşte Büyük Soykırım tam da bu koşullarda gerçekleşiyordu.;

Ölüm yürüyüşüne çıkmış silahsız Boşnak erkeklerinin konvoyu Sırplar tarafında ağır silahlarla dövülürken bir bölümü mayın tarlasında, bir bölümü bu saldırı sırasında hayatını kaybediyordu. Konvoyun diğer büyük bölümü ise esir alınıyor, toplama yerlerine götürülüyor, sonraki üç beş gün içerisinde vahşice elleri gözleri bağlı, arkadan açılan ateşle katlediliyordu. Ölüm yürüyüşüne çıkanların ancak üçte birinin Tuzla/Nezuk kasabasına ulaştığı, üçte ikisinin yani yaklaşık on bininin Srebrenica-Tuzla/Nezuk arasındaki ormanlık arazide Sırplar tarafından öldürüldüğü, ya da esir alındığı, önceden planlanan şekilde soykırımla yok edilmek üzere toplama merkezlerine, sonra da infaz yerlerine götürülerek, esir alınanların tamamının öldürüldüğü bilinmektedir.          

BM üstlerine sığınan çocuk ve kadınların arasında yer alan yaşlı Boşnak erkekleri ve 14 yaş altı erkek çocuklar kenti terk etmek üzere olan otobüslerden, araçlardan indirilerek, toplama yerlerine götürülüyor, takip eden günlerde yine planlı bir şekilde kalleşçe katlediliyordu. Diğer taraftan aynı gözü dönmüş Sırp katiller; BM koruması altında olacaklarını düşünerek BM'nin Potocari ve Vezionica üslerine sığınan ve henüz üsleri terk etme fırsatı bulamayan, kadın ve çocukların arasına dalarak kadın ve genç kızlara tecavüzlere başlıyor, yeni doğan bebekler dahil olmak üzere yüzlerce masum insanın boğazını keserek katlediyorlardı. 11-16 Temmuz günlerinde yaşananlardan geriye onlarca toplu mezar içinde bize şimdilik; 8372 Şehit, “Uygar Dünyaya”, Birleşmiş Milletlere ve cani Sırplara tarihlerinden silemeyecekleri büyük bir kara leke kalıyordu. Katiller sürüsü işledikleri büyük suçu gizlemek, delilleri karartmak amaçlı ilk etapta Zvornik, Bratunac, Vlasenica ve Srebrenica civarındaki toplu mezarlara attıkları kurbanlarını bir-iki aylık süre içerisinde oralardan çıkararak ulaşılamaz, ücra bölgelerde açtıkları yeni toplu çukurlara (mezarlara) naklediyorlardı.

İşlenen bu büyük insanlık suçunun bir an için ''kontrolden çıkan'' bir grup cani tarafından işlenen bir ''savaş kazası'' olmayıp Sırp'lar tarafından çok uzun zamandan beri ayrıntılı olarak planlanan, bir SOYKIRIM olduğunu gösteren sayısız kanıt mevcuttur. Srebrenica'da aylar öncesinden başlatılan tam abluka, Srebrenica'yı ele geçirdikten sonra erkeklerin kadın ve çocuklardan ayrılması, toplama ve sorgulama merkezlerinin önceden hazırlanması, sorgucuların ve infaz timlerinin önceden Sırbistan'dan getirilmeleri, ölüm tarlalarının yerlerinin önceden belirlenmesi, toplu mezarlar için iş makinelerinin hazır bekletilmeleri, taşıma için kullanılacak otobüs ve kamyonların önceden hazırlanması, şoförlerine infaz yaptırılarak suça ortak edilmeler, kurbanların kaçmasını ve kimlik tespitini zorlaştırmak için ayakkabılarının çıkarılması, ellerinin ve gözlerinin bağlanması için gerekli malzemelerin hazır edilmesi gibi sayısız ayrıntıyı ve büyük suçu; Boşnaklar üzerinde uygulanan SOYKIRIMI planladıklarını göstermektedir.

28 Ağustos 1995 Saraybosna Markela şehir pazarının önündeki sivillere havan topu ile yapılan saldırı sonucu 30 Ağustos 1995 sabah 2:00 itibarıyla NATO Kararlı Güç Harekâtı başlatıldı. Bütün bu yaşananlardan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin ağırlığını ortaya koyması ile Bosna-Hersek’te Barış için Genel Çerçeve Antlaşması (Dayton Barış Antlaşması) 21 Kasım 1995 tarihinde Dayton, Ohio’da kabul edildi ve paraflandı. Aynı yıl, 14 Aralık tarihinde, Paris’teki Élysée Sarayı’nda gerçekleştirilen resmi bir tören ile birlikte Bosna-Hersek’te Barış için Genel Çerçeve Antlaşması ve antlaşma eklerinin asılları imzalandı. Anlaşmanın en önemli yararı Bosna-Hersek Cumhuriyeti’ndeki savaşın durdurulması Bosna-Hersek devletinin uluslararası ilişkilerde politik bir faktör olarak devamlılığının ağlanmasıdır. Dayton Barış Anlaşmasının önemli olumsuz hükümleri ise Sırp olmayan nüfusu, özellikle de Boşnakları, ulusal, etnik ve dini mensubiyetleri nedeniyle ayrımcılığa maruz bırakan adil olmayan bir barış empoze etmesi ve tek bir devlet olan Bosna-Hersek Cumhuriyeti, bölgesel ve politik olarak yüksek bir özerkliği haiz ve Bosna-Hersek bünyesinde iki tamamen farklı şekilde hatta politik yönetim açısında birbiri ile çelişen birime (Bosna-Hersek Federasyonu ve Republika Srpska) bölmesidir. Ayrıca Sırpların bölgesel işgal suçu, Sırp sahte-devlet yapılanması meşrulaştırıldı ve soykırım suçu hukuka uygun hale getirildi.

Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (EYUCM), 1993 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından savaş suçlarından sorumlu olanların yargı karşısına çıkarılması amacıyla kurulmuştu. EYUCM 2000’li yılların başında, Sırbistan ve Yugoslavya eski Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç’in tutuklanarak Lahey’e sevk edilmesiyle birlikte güç kazandı. Nihayet 2008 ve 2011’de, on yılı aşkın bir kovalamacanın ardından, son iki kaçak Bosna Sırp lideri, yani Radovan Karaciç ve Ratko Mladiç de Sırbistan’da tutuklanarak EYUCM’e sevk edildi. EYUCM, eski Yugoslavya sınırları içinde işlenen savaş suçlarıyla ilgili olarak 161 kişi hakkında iddianame düzenlemiş ve bunların hemen hepsini yargılamayı başarmıştı. BM'nin en yüksek yargı olan Lahey Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yaşananların bir soykırım olup olmadığı ve Sırbistan'ın devlet olarak sorumluluğunun bulunup bulunmadığına ilişkin yargılamasını 26 Şubat 2007'de açıkladığı kararla hükme bağlamıştı. Buna göre 15 hâkimden oluşan mahkeme heyeti, kararda özetle “srebrenica'da soykırım var ancak Sırbistan'ın soykırım yaptığını ispatlayacak yeterli delil yok diyordu. Yani Sırbistan devletinin SOYKIRIM yapmadığını, SOYKIRIM eylemini kışkırtmadığını, SOYKIRIMA iştirak etmediğini, belirtiyordu.

Slobodan Miloseviç 2006 yılında hücresinde öldü. Sırp Cumhuriyeti'nin savaş zamanı Cumhurbaşkanı Radovan Karadzic, Srebrenitsa soykırımında ve Bosna'da işlenen diğer savaş suçlarında oynadığı lider rolü nedeniyle başlangıçta Lahey Mahkemesi tarafından 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı.BM yargıçları bu cezayı 2019'da ömür boyu hapis cezasına kadar uzattı. Sırp Cumhuriyeti Ordusunun ordu komutanı eski General Ratko Mladiç de Srebrenica soykırımından ömür boyu hapis cezası çekenler arasında yer alıyor. Bu ceza, Temyiz Mahkemesinin 2021 yılının haziran ayında verdiği nihai kararda onandı. Bugüne kadar Srebrenica ve çevresinde 94 toplu mezar çıkarıldı ve 6.900 kurbanın kimliği tespit edildi. Bununla birlikte, hala kayıp olan 1.700'den fazla kurban için arama devam ediyor.

Saraybosna 3,5 yıl dünyanın en uzun şehir kuşatması ve 18.889 kişi öldürüldü. Ulusal Kütüphane yıkıldı. Bir milletin hafızası yok edilmeye çalışıldı.200 bin el yazması, 1,5 milyon kitap yakıldı. Şarkiyat Enstitüsü yok edildi. Kültür yıkımı-kültürosid ve şehir yıkımı-urbanocid Bosna’da gerçekleşti. 2 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı. Sırp güçleri 44 bin Boşnak kadına sistematik tecavüzlerde bulundu. Zorla doğum yapmaları sağlandı. Sırp saldırısı üzerine 1992-95 yılları arasında Bosna’da yaşlı, çocuk, kadın ayırmaksızın yaklaşık 200 bin sivil hayatını kaybetti. Yaralananların sayısı ise tam olarak bilinmemektedir. Bosna ismi tarih içinde bir nehrin adı, o nehrin etrafında oluşturulan ülkenin adı ve o ülkede 9.yüzyılda kurulan devletin adıdır. O isim o günden beri hiç değişmemiştir. Ülke ve devlet kendi ismini içinde yaşayan halkına vermiş ve o halk geçmişte olduğu gibi, dün de bedelini kanları, canları ile ödeyerek bu mirasına sahip çıkmış, kimliğini, ismini anayasasına yazmış ve bunu sonsuza kadar yaşatmaya kararlı olduğunu göstermiştir.

İlelebet, bu gerçek değişmeyecektir.